Bir gün ansızın ortadan kaybolan kocasını aramak için Barselona’dan İstanbul’a gelen Pilar ile başlıyor hikayemiz.
Kitabın birden fazla anlatıcı ile ilerlemesini çok sevdim. Hem karakterlere hem de olay örgüsüne bakışımızı zenginleştiriyor bu şekilde Nermin Yıldırım. Anlatıcı konumda olmayan bazı yan karakterler üzerinden yine o muzip kalemini konuşturmayı da eksik etmiyor tabi yazarımız.
Söz konusu bir kayıp hikayesi olduğu için aslında merak duygusu ön planda, öte yandan ailedeki karakterler hem hayat hikayeleri hem de akıştaki diyaloglarıyla çok derin bir yerden aile kavramı ve iletişim üzerine düşünmeye itiyor bizleri. Bu yönüyle de benim okuma serüvenim tahmin ettiğimden yavaş ilerledi, sanki sonunda
okuyacaklarımı ertelemek istermişim gibi… Sonu beni gerçekten gözyaşlarına boğdu diyebilirim
İnsan olmaya, aile olmaya, paylaştıklarımıza ve paylaşamadıklarımıza dair kurulan her bir cümlenin altını çizdim desem abartmış olmam.
Jean-Louis Fournier’nin her zamanki kara mizahı, söz konusu engelli çocuklar olunca bazı okurlar tarafından tepkiyle karşılanmış; açıkçası buna anlam veremiyorum. Burada iki engelli çocuğa sahip bir babanın suçluluk duygusuna, üzüntüsüne, hayal kırıklığına, sevgisine ve bıkkınlığına kendi üslubunda yer veriyor yazarımız. Bu konuyu yazarın ‘normal’ kavramına dair bakış açısıyla birlikte anlatmak gerekirse herkes her duyguyu toplum tarafından ‘normal’ kabul edilen şekilde
yaşamak veya ifade etmek zorunda değil. Zaten normal, doğru demek de değil. O nedenle normalleştirilmeli demeyeceğim, zaten yazar tüm eserlerinde hayatı boyunca normal olmaktan ne kadar imtina ettiği anlatıyor ama en azından bu kadar tepki gösterilmemeli diye düşünüyorum.
Duygusal olarak zorlayıcı olsa da ben kitaba bayıldım. Hatta
Dul’dan bile daha çok sevdiğimi söyleyebilirim. Ama bunu edebi bir yerden ziyade bu konuyla daha çok bağ kurabildiğim için söylüyorum.
Asla Kimseyi Öldürmedi Benim Babam kitabında alkolik bir doktor olan babasıyla ilgili anılarına yer veriyor. Bu anılara, çocuk Fournier’nin gözünden şahitlik ediyoruz.
Her çocuk gibi Fournier de babasını kahraman olarak görmeye çabalıyor; anılarında onun güçlü, iyi, yardımsever, komik ve duygusal yönlerine de yer veriyor. Babasının alkol bağımlılığı nedeniyle yaşamak zorunda kaldıklarıyla ilgili ise çocukça kılıflar uyduruyor: babasının peşini bırakmayan şeytan, görevini yerine getiremeyen bir tespih gibi. Satır aralarında yaptığı sorgulamalar, babasının alkolü bıraktığı bir yaşama duyduğu istek ise yüreğinizi burkuyor.
Diğer kitaplarından farklı olarak bu kitapta mizah öğesine daha az yer veriyor gibi hissettim, belki de anlatılanların biz okuyucularda yarattığı hüzün mizahı geride bırakmış olabilir. Emin değilim..
Dul kadar beğenmemiş olsam da yazarın üslubunu sevdiğim için keyif aldım.
Yazarımız bu kez kurgusal bir evrende hayatına dair anılarını bizimle paylaşıyor. Bedenine otopsi yapılırken, o da hayatını didik didik ediyor.
Sıradan olmaktan korktuğundan aşırılık sergilemekten çekinmeyen, mizahı bir savunma mekanizması olarak kullanan, herkes tarafından beğenilmek için bitmek bilmeyen bir istek duyan, güzellik ve zeka karşısında hayranlık duyan, duygularını kendine saklamayı ilke edinmiş, öte yandan kendinden bahsetmekten sonsuz bir keyif alan yazarımız son defa kendinden bahsetme fırsatını değerlendiriyor. Bunu yaparken de otopsisini yapan öğrenciyle arasında muzip bir ilişki kurmayı ihmal etmiyor :)
Anlatım tekniğini, mizahını, kafasını ve huzursuz ruhunu okumaktan her zamanki gibi keyif aldım.
OtopsimJean-Louis Fournier · Yapı Kredi Yayınları · 20191,667 okunma
Fournier ile tanışma kitabım oldu ‘Dul’. Parçalı anlatı tekniğiyle, sade ve akıcı bir üslupla kaleme alınmış. Kitapta 40 yıllık eşini kaybetmiş bir adamın yasına tanıklık ediyoruz. Ele aldığı konu yas gibi kapkara bir konu olmasına rağmen, yazar konuyu olağan ve abartısız bir şekilde aktarıyor; bana kalırsa kitabın büyüsü de buradan geliyor. Bir cümleyle içinizi yakarken bazen, devamında mizahi bir cümleyle sizi gülümsetmekten geri durmuyor. Bir yandan geçmiş günleri yad ederken, bir yandan da artık eşinin olmadığı bir hayata alışma çabasını okuyoruz. Sevmenin, sevilmenin, eş olmanın, biriyle tamamlanmanın ne demek olduğunu kitap boyunca düşünmeden edemiyorsunuz.
Yokluğun varlıktan daha ağır olduğu hissiyle kitabı noktaladım.
Tanıştığıma çok memnun olduğum, diğer kitaplarını da okumak için sabırsızlandığım bir yazar oldu Fournier. Umarım siz de şans verirsiniz kendisine.