İnsanlar ışıktansa karanlığı daha çok severler çünkü yaptıkları şeyler fena şeylerdir. Kötülük yaptıkları için ışıktan nefret eder ve yapıp ettikleri için azar işiteceği korkusuyla ışığa gelmezler
Sokrat kendi ölümüne hazırlanırken "hayattan uzaklaştığımız ölçüde hakikate yaklaşırız." Dedi. Biz hakikati sevenler hayattan ne ister? Bedenden ve onun yol açtıklarından gelen hayatın bütün kötülüklerden kurtulmak. Eğer durum buysa neden ölüm geldiğinde neşeyle karşılamakta zorlanırız?
Hayatımın anlamına dair bulduğum tek cevap şuydu:"sen hayat denen şey; geçicisin, parçacıkların değişim ve etkileşimi sonucu oluşan birikintisin. Bu birikinti bir süreç için var olmaya devam ediyor ama bu parçaların etkileşimi duracak ve senin hayat dediği şeyin ve soruların bir sonu gelmiş olacak. Tesadüfen var olan küçük bir parçacıktan başka bir şey değilsin. Ardından bu parçacık çürüyor; bu çürüme hayatınızdır. Parçacık kendi içinde dağılıyor, böylece bilimin aydınlık yüzü yanıt vermiş oluyor. Zaten prensiplerine bu denli bağlı kalırsa farklı bir yanıt vermesi mümkün değil.
Neden yaşamalıyım, neden herhangi bir şeye karşı bir arzu duyayım, neden bir şey yapayım? İşin özü; hayatımda beni bekleyen ölümün yok etmeyeceği bir anlam mevcut mu?
Gerçek ve uygun olanı kalabalığın dışında aramak çok daha güvenlidir, çünkü çokluğun içinden hiçbir zaman ne saygın ne de değerli bir şey çıkmıştır. Yetkin ve değerli şeyler her zaman az sayıda olanların arasından çıkmıştır.
Benim inançtan uzaklaşmam, bizim sosyal ve kültürel statümüzdeki insanların yaptıkları ve hala yapmaya devam ettikleri gibi olağan şekilde gerçekleşti. Kanımca, birçok durumda mesele şundan ibaret, insanlar diğer insanlar gibi yaşıyor fakat kimse inancını gerektirdiği ahlakla yaşamıyor;aksine birçoğu buna karşı. İnancın öğretilerinin hayatta hiç bir yeri yoktur ve insanlarla olan ilişkilerinizde bu öğreti ile asla karşılaşmazsınız. Bu öğretileri yaşamınızda dikkate almazsınız .
bu topraklarda yaşayan herkesi kısaca özetleyen bir kitap. herkesin mutlaka okuması gerekli.
1300 yılında insanların neler düşündüğünü okuduğunuz da günümüzü sorgulayacağınız bir kitap.
"bir ülkede halka yüklenen vergiler ne kadar az olursa, halk çalışmak ve üretmek için daha fazla mücadele eder. Yeni ürünler ve yenilikler çoğalır. Ülke kalkınır. Ancak devlet idarecilerinin refaha ve bolluğa alışması arttıkça ihtiyaçlar ve savurganlık çoğalır. Ve bununla birlikte masraflar artar. Bunun sonucunda ise halka yüklenen vergiler çoğalır, halk da buna dayanmaya çalışır. Bir süre sonra ise halk vergilerin yavaş yavaş artmasına alışınca da neyin nasıl artığını bilmez"