Yaratanın kalbimize yerleştirdiği tüm duyguların arasında Dostluk, açıklanması en zor ve insanı hayvandan ayıran tek duygu. Köpekleri saymazsak tabii, çünkü sahibi öldüğünde yaşayamayacak kadar ona sadık olan bu hayvan, çıkar gözetmeden sever.
Anne ve babamızı bizim anne ve babamız, evlatlarımızı bizim evlatlarımız oldukları için severiz. Aynı şekilde kardeşlerimizi de bizim kardeşlerimiz olduğu için. Belli bir yaştan sonra bir kadını severiz, o da bizi sever. Tanrım! Nedenini sen bizden daha iyi biliyorsun. Ve artık bu ilişkileri sürdürmek için bir sebebimiz kalmadığında bütün bu sevgilerin, bir gün aniden parçalanmasına izin veririz.
Hayvanlar da bu konuda bizden farklı davranmadığına göre ortada övünecek bir şey yok.
Peki, o zaman niye bir insana, tanımadığımız birine hatta kimi zaman anlaşamadığımız bir yabancıya tutuluruz? Neden onsuz yaşayamayacak kadar çılgınca severiz onu? Onun sizin gözlerinize benzeyen gözlerine bakarsınız ve arzularınızın sonsuzluğunu görürsünüz onlarda. Ateş gibi yanan yüzünü ellerinizin arasında uzun uzun tutmak istersiniz. Ve tıpkı uslu bir köpeğin patileri gibi genellikle masanın üstünde duran ellerinin üzerine kimi zaman yanağınızı kimi zaman yanan alnınızı koymamak için kendinizi zor tutarsınız. Çünkü aşk, bir alevdir. Hayatın fırtınalarına direnen ve Tanrı'nın "kötülük” düşünmeden yarattığı bir kaynaktan beslenen tek alev.
Böyle bir dostluk, hayatta bir kez çıkar insanın karşısına. Hayatın başlarında kısmet oldu oldu! Onu tanıyan hakikate erer. Varoluş istediği kadar ona zehrini akıtsın, o iyi kalmaya devam eder