Hep seni düşünüyorum, yakında sen de beni aklından çıkaramayacaksın…
Psikiyatr Jan Forstner bir gün beklenmedik bir anda, kimden geldiği belli olmayan güller alır. İlk başta güllerin, kitabını okuyan bir hayranından geldiğini düşünen Jan bir süre sonra kasabadaki korkunç cinayetler ile evinin kapısına bırakılan imzasız mektuplar ve hediyeler arasında bir bağlantı kurar. Ona sırılsıklam âşık olduğunu itiraf eden, hiç tanımadığı bir kadından telefon aldığında da her an takip edildiğinin farkına varır. Ve en kötüsü, bu kadını durdurmanın hiçbir yolu yoktur…
Wulf Dorn kitaplarını ve yazarı, diğer farklı yazar ve eserlerle kıyaslamadan kendi içerisinde ayrıştırıp karşılaştırma yapmaya başladım artık.
Şahsen çookk beğendiğimi söyleyemem. Her defasında değindiğim detay ise akıcı olması. Yazarın dili gerçekten akıyor çünkü ; en başından alıp sizi olayın içine atıyor ve ritmi hiç düşürmüyor.
Şizofreni , kişilik bölünmesi olayını ele alıp, bizi herkesten şüphelendirip sonunda da papazda son noktayı yaptı. Evet ters köşe oldu ama igrenç bulduğum detaylar vardı. Ve kurgu bakımından eksık yönleri mevcut. Zira mantık ile uyuşmayan çok nokta var. Yada anlatım agzı kaynaklı olabilir. ( örn; papazın, perde arkasında konuştuğu bölüm uzun uzun anlatıldı. Kişilik bölünmesi yaşarken neden bize papazı konuşurken anlatıldı. Burada mantık alakasız oldu. ) Sanırım yazar o bölümde neler aktardığını unuttu. Sonu ters köşe oldu ama anlamsız ve saçma ters köşe idi.
Söyleyeceklerim bu kadar sevgi, saglık ve kitapla kalın...