"Fıtrata dönüş mekanizmasını harekete geçirerek yerelin rehin aldığı insan yaşamlarını kurtarma operasyonunun başında peygamberlerin olduğunu görürüz. Yasasızlığın kasıp kavurduğu toplumu bir yasa etrafındatoplama gayretiyle NUH (a. s.) ; Kendini fiziki dünyaya hapseden insana sorgulamalarıyla metafiziğın kapısını aralayan İBRAHİM(a. s.) ; Milletleri köleleştirip sömürenlere isyan yollarını açan MUSA(a. s.) ; Babasız dünyaya getirilmek suretiyle soyu soy bağlarıyla övünen ırkçı Yahudi kültürüne büyük darbe vuran İSA(a. s.) ; Dört haram ay dışında insan öldürmeyi savaşı/yağmayı/ çapulu, asabiyeti hayatın normaline dönüştüren Arap kültürünü "Bir cana karşılık olmaksızın bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir" diyerek mahkûm eden ve bu haramlığı on iki aya çıkaran Kur'an tebliğcisi MUHAMMED (a. s. ) yerel kültür kodlarını çözüp daha evrensele doğru yol alanların öncüleri durumundadırlar." {Şaban Ali Düzgün / Dinî Anlama Kılavuzu - sh; 218 - Otto Yayınları}
Sayfa 218 - Otto Yayınları
Kapitalizm yalnızca üretimle değil, tüketim, eğlence, seyir ve gösteriyle de tüm hayata nüfuz ettikçe, bu sistemin içinde yer alanlar, içerilmiş olanlar kadar dışlanmış olanlar da, varlık koşullarını sisteminkiyle özdeş görürler; kendilerine yer aç­mak için biraz itelemeleri ya da itelenmeleri önem taşımaz. Makro ve mikro iktidarların taşıyıcısı yı­ğınlar, sömürülerek, ezilerek, baskı görerek; ama sistem dışına çıkmayı hiç istemeyerek, sistemde yer bulmayı arzulayarak, sistemin yıkılmamasını di­leyerek, yıkıldığında kendilerinin de altında kalaca­ğını bilerek, isyanı “normalize” etmişlerdir...
Sayfa 43 - Kaos YayıneviKitabı okudu
Reklam
“Cehennem, acı çektiğimiz yer değildir. Cehennem, acı çektiğimizi hiç kimsenin bilmediği yerdir.” “Bir anne-babanın en büyük suçu, çocuğunu tanımamak, anlamamaktır.” “Zeki ve gerçekten ciddi, Çalışkan kişiler, yaptıkları işin edebiyatını yapan, yücelten insanlardan hazzetmezler.” “Yalnızlığımız değerlidir; bir başkasını da hayatımıza, yalnızlığımızdan değerli olduğu ölçüde ve hak ettiği sınırlar dahilinde alabiliriz.” “Yetişkinler itaati büyümekle karıştırırlar; halbuki itaat, çocuğun en büyük ahlaksızlığıdır.” “ÇOCUK, dünyadaki en değerli varlıktır, çünkü yenidir, anne ve babanın birleşiminden olmasına rağmen onlardan ayrı olan, nitekim onlardan ayrı olduğu için ve onlardan ayrı olabildiği ölçüde değerli olabilen bir varoluş biçimini temsil eder.” “Evet, insan çocukluğudur.” “...bir insan en çok, kendi çocuğuna davranırken kimse o’dur.” “Birinin bir başkası üzerinde baskı kurmasının normalize edilmesi, ailede başlıyor.” “Acı, geçer; ama acı çekmiş olduğumuz gerçeği, hep bizimle kalır.” (çocuk) “...’öteki’, sizin kurduğunuz hayata eğreti şekilde uyması beklenen bir fazlalık, kendi hayatı olmayan pasif bir varlık, bir misafirdir.” “‘Kaç yaşında olursan ol, anne/babanın gözünde hep çocuksunuz,’ gibi sözler, çocuğun benliğine vaktiyle saygı duymamış anne/babanın çocuk büyüdüğünde de o benliğe artık kolay kolay saygı duymayacağı gerçeğini ortaya koyuyor.” “‘Senin karşında çocuk yok!’ diyerek, çocuğa karşı her tür muameleyi, yalanı, sınırlarına müdahaleyi, saygısızlığı, hatta istismarı da meşrulaştırmış oluyoruz aslında.”
Makro ve mikro iktidarların taşıyıcısı yığınlar, sömürülerek, ezilerek, baskı görerek; ama sistem dışına çıkmayı hiç istemeyerek, sistemde yer bulmayı arzulayarak, sistemin yıkılmamasını dileyerek, yıkıldığında kendilerinin de altında kalaca­ğını bilerek, isyanı “normalize” etmişlerdir.
Önceleri imkansız ancak gerçek olmayan bir olgu diye yaşantılanan (ne denli olası olduğunu bilsek de gerçekleşeceğine inanmadığımız ve böylelikle imkansız diye görmezden geldiğimiz ama yaklaşmaya devam eden felaket ihtimali), şimdi, gerçek ancak artık imkansız olmayan bir nesne haline gelmiştir (felaket bir kere vuku buldu mu, “yeniden normalize” edilecek, dünyadaki normal akışın parçası olarak, daima ve zaten mümkün bir nesne olarak algılanacaktır). Bu paradoksları mümkün kılan şey, bilgi ve inanç arasındaki açıklıktır: Ekolojik felaketin mümkün, ve hatta muhtemel, olduğunu biliyoruz; ancak gerçekten vuku bulacağına inanmıyoruz.
Sayfa 12 - EncoreKitabı okudu
yerellik ve peygamberler...
Yasasızlığın kasıp kavurduğu toplumu bir yasa etrafında toplama gayretiyle Nuh; kendini fiziki dünyaya hapseden insana sorgulamalarıyla metafiziğin kapısını aralayan İbrahim; milletleri köleleştirip sömürenlere isyan bayrağını açan Musa; babasız dünyaya getirilmek suretiyle soyuyla sopuyla övünen ırkçı Yahudi kültüne büyük darbe vuran İsa; dört haram ay dışında insan öldürmeyi/savaşı/yağmayı/çapulu hayatın normaline dönüştüren Arap kültürünü, "Bir cana karşılık olmaksızın bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir." diyerek mahkum eden ve bu haramlığı on iki aya çıkaran Kur'an tebliğcisi Hz. Muhammed (as.), yerel kültür kodlarını çözüp daha evrensele doğru yol alanların öncüleri durumundadırlar.
Sayfa 218
Reklam
340 öğeden 371 ile 340 arasındakiler gösteriliyor.