şu yaşıma kadar çok az kitap okudum. okuduğum kitapların az olmasının yanında, beni cidden etkileyen kitapların sayısı da çok azdır. gece yarısı kütüphanesi sanırım bunlardan birisi oldu.
bazen sipariş ettiğimiz yemeği bitirmeden kalktığımız için pişman oluruz, bazen de yanlış mesleği seçtiğimiz için. bazen o insan ile zamanında yollarımızı ayırmadığımız için pişman oluruz, bazen başka bir insanla beraber olmamız gerektiğini fark edemediğimiz için. yaşam boyunca pişmanlık olarak adlandırabileceğimiz o kadar çok an biriktiririz ki, zamanla yaptığımız herhangi bir seçim dahi pişmanlık sebebiymiş gibi gelmeye başlar.
ama biz şunu unutuyoruz.. aldığımız her bir karar bizi çok farklı topraklara itiyor ve biz belki de hayatımız boyunca ismini dahi duymadığımız bir çiçek tohumunu ekmek için yola çıkıyoruz. kesinlikle sahip olmak istediğin bir çiçek sandığından daha soluk olabilir. veya kokusuz..
pişmanlık olarak adlandırdığımız her şey hayatımızı çiçeklendirecek minik tohumlardan ibaret.
nora'nın da dediği gibi: "esas sorun yaşamadığımız için pişmanlık duyduğumuz hayatlar değil. sorun pişmanlığın ta kendisi. büzüşmemize, kuruyup kalmamıza, kendimizin ve bütün insanlığın en büyük düşmanı olduğumuzu hissetmemize neden olan, pişmanlığın ta kendisi."