Dünyanın büyük dinlerinin büyük çoğunlugu eski uygarlıklardan çıktı; temelleri kendilerinden önceki gelenekleıe dayanır. Örneğin İbrahimi dinler (Müslümanlık, Musevılık ve Hıristıyanlık) köklerini, Ortadoğu uygarlıklarının çok öncesine, Nuh ve Tufan öykülerine dayandırır; aynı şekilde Hinduizmin çeşitli kolları, Hint uygarlığından önceki inançlara dayanır.
Sayfa 294
Günler, geceler, haftalar, aylar geçti. Nuh tufanı gibi dünyanın devranını, tarihini değiştirecek olan bu ikinci tufan bir "Türk tufanı" idi. Bu tufanın her damlasında beşeriyetin nesl-i atisi için bir baba hüviyeti saklı idi... Bu tufan Avrupa'nın o zaman için, yıpranmış, paslanmış çehresini yıkacak, bu tufan ruhlara cila, gönüllere muhabbet, adalete kuvvet verecek, çelimsiz kadınlardan gürbüz çocuklar peyda edecekti. Bu Altın Ordu'da milyonlarca ikinci Hazret-i Adem, milyonlarca ikinci Ebü'l-beşer cevheri vardı. Bu Türk tufanı, bu feyiz tufanı, beşeriyetin tekemmülü için bir halet-i tabiiye, bir rahmetti. Bir sevk-i tabii, bir azmi kavi ile gittikçe köpürüyor, gittikçe yayılıyor, gittikçe büyüyordu; önüne gelen ormanların koca koca ağaçları, çayırların mini mini çimenleri gibi atların ayakları altında eziliyor, arkada bir yeşil ot bile görünmez oluyordu... Denizlere benzeyen büyük nehirler, bunların önünde yılanvari kıvrılarak yataklarından çıkıyor ve istikametlerini değiştiriyor, çağlayanlarında bir damla nem bile ışıldamaz hale geliyordu... Dağlar bu tufana geçit vermemek için ya aşına aşına yarılıyor, ya ezile ezile gömülüyordu... Bu suretle, bitmez tükenmez ordu halkı, kara, kızıl, ak, batak kumlardan geçitler; dağ, yar, dere, tepe ormanlardan aştılar; çamurlara bulandılar, çığlarla yuvarlandılar... Yolda babalar, boğalar öldü, çocuklar, danalar doğdu; analar, kısraklar düştü; kızlar, taylar büyüdü... Düşen düştü, ölen öldü, denizden bir damla eksilmiş gibi tufan yine kabardı, yine ilerledi...
Reklam
“Allah insanları intihaba davet için, o büyük Tufan cezasını tertip zahmetine katlanmamalı idi. Nuh'un ümmetini, böyle bir toprak üstünde bu çıplak tepelerle çevrilmiş yere bırakmalı idi.”
Günümüz insanını aşağılık eden yegâne sebep, hak yoldan uzaklaşmasıdır.
Peygamberler olmasaydı akıl tek başına dünyada ve ahirette fayda ve zarar veren şeyleri bilemezdi. İşte bu nedenle Allah Teâlâ’nın kullarına verdiği en büyük nimet ve en üstün lütuf onlara peygamberlerini göndermesi, kitaplarını indirmesi ve sırat-ı müstakimi beyan etmesidir. Eğer böyle olmasaydı insanlar tıpkı hayvanlar gibi hatta ve hatta hayvanlardan daha da kötü bir durumda olurlardı.
Peygamberlik kullar için bir zaruret, olmazsa olmaz bir zorunluluktur. İnsanlığın peygamberlere olan ihtiyacı her ihtiyacın üstündedir. Peygamberlik dünyanın can damarıdır, ışığıdır ve hayatıdır. Ruhunu, hayatını ve ışığını kaybettikten sonra âlemden geriye fayda kalır Dünya karanlık ve mel’anetlidir ancak risalet güneşiyle aydınlanır.
398 öğeden 331 ile 340 arasındakiler gösteriliyor.