''çocuk gözlerimle gördüm
kuleleri yağmurlu bir şehir
iç savaş yıllarından kazan şehri midir
yıldızları düşüren silah sesleri
sakalları seyrek buhara'lı imamların
duaları ay ışığı camilerden
minareler tepeden tırnağa sedef
nur vahidof bir kazak kurşunuyla vurulmuştur
'mazlum ülkeler' kımıldar
asya'nın içlerinden
sultan galiyef
'das kapital'i çevirir türkçeye harıl harıl
yanında uzun namlulu nagant tabancası
kabzasında
altınla işlenmiş
'besmele'si var''
KİM BİR BARDAK SOĞUK SU İÇERSE BENİ HATIRLASIN.
Hz. Hüseyin
Kerbela, yeniden var olmak için atılmış ölümüne bir adımdır, ölümüne bin adımdır. Âşık olmanın adıdır ölüme en Yüce’nin hatırına. En Yüce’nin hatırına ölümle kıyılmış nikâhtır bu,
Hüseyni bir nikâh.
“Kerbela, bir feryattır. İkiyüzlülüğe, kaypaklığa ve arkadan vurma alçaklığına
Ahmet Rasim’den İstanbul’u Okumak…
Bir güz akşamı insanın içini yakan, içini ürperten bir rüzgar esiverir aniden İstanbul’da. Hava yavaşça aydınlığını yitirir, yerini kurşun gibi bir gök alır, ardından kararır iyice…Telaşlı İstanbul trafiği akmaya çalışır, cılızlaşır saatler ilerledikçe. Gece yüzünü gösterir bir başka aleme dalar akşamcılar… Bir
"İstanbul denilince benim hatrıma her zaman evvel bahiste Ayasofya gelir. Sanki o hep orada durmuş da şehri olduğu yere kurmuşlar ve asırlar boyu ona nur gömleğini giydirecek birinin geleceğini bekleyip durmuş gibi gelir bana."
Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik...
"Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!" şuurunda bir gençlik...
Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre...
Birincisi iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet...
İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet...
Üçüncüsü bir asır... Allahın, Kur'an'ında