"NURİYEM
Dün kızım Nuriye'yi gördüm. Sarıldık, öptüm ellerini yüzünü. Göğsüne yasladım başımı. Günlerdir bu an için kendimi hazırlıyordum. Heyecanlanma, ağlama, sakin ol mehmet. Unutma her bir şeyi. Oysa her şeyi unuttum. Sarılmak, dokunmak, öpmek yasaktı. Yasakları da unuttuk...
Giderken Nuriye ve Esra için birer armağan götürmeliyim dedim kendi kendime. Semih için daha önce bir şiir arşivi göndermiştim. Şimdi ne götürmeliydim. İzmir caddesinde soluk soluğa mendil aradım. Eski incelikler yok artık. İşlemeli mendil satmıyorlar. İki tane beyaz mendil aldım. Mendilin içine kendi yetiştirdiğim, kekik, reyhan ve nane koydum. Mendiller mis gibi kokuyordu. Kavuştuğumda "sana bir armağanım var" dedim ve mendili uzattım. Mendili aldı ve şaşkınlıkla "bu nasıl bir hediye, böyle bir hediye olur mu? Mendil kokuyor. Kekik kokuyor. Bana dağları getirdin, dağların rüzgarını. Ohhhhh. Mis gibi. Çiçekli kırlar gibi kokuyor"
Nuriye mendilini koklarken ben nehirlerce ağladım.
Nuriye bunu görmedi.
Sevincini sarılarak gösterdi.
Ben onu anladım.
Mehmet Özer
6 Aralık 2017 / Ankara"