Saramago'nun okuduğum ilk kitabı. İyi ki de okumuşum. Dilini, anlatımını çok beğendim. Kitaptaki olayları bire bir yaşamış gibi oldum desem yeridir. Anlatılan olaylar gözünüzde, zihninizde canlanıyor bu eşsiz anlatım sayesinde. Kitapta ne bir karakter ismi, ne de bir şehir veya ülke ismi kullanılmıyor. Olayın yaşandığı yer ve yaşayan kişiler belirsiz. Karakterlerden; Doktor, Doktorun karısı, İlk kör, Şaşı çocuk gibi isimlerle bahsediliyor. Ama buna rağmen kitap çok sürükleyici bir şekilde okunuyor.
Kitapta anlatılan konuya gelirsek aslında şu anda tüm dünya olarak içinden bulunduğumuz duruma çok benziyor. Corona gibi kitapta da "Beyaz Körlük" denilen bi tür salgın hastalık, ismi ve konumu belli olmayan kente ve o kentin bulunduğu ülkeye tüm hızıyla bulaşıyor. Bu hastalığa Beyaz Körlük denmesinin sebebi salgına yakalananların ve görme duyularını kaybeden insanların zifiri bir karanlık yerine her yeri bir süt denizine düşmüş gibi beyaz görmelerinden dolayı. Tüm ülkede karantina süreci başlıyor. Gözleri görmeyen insanların nasıl ilkelleştiğini, deyim yerindeyse insanlıktan nasıl çıktığını okudukça ister istemez "Acaba böyle bir salgın gerçek hayatta da olsaydı biz de böyle mi olurduk?" diyebilirsiniz.
Kitapta bahsedilen körlüğün tam olarak ne demek olduğunu kitabın sonunda anlayacaksınız zaten. Okuyacaklara şimdiden iyi okumalar dilerim.