Yaşamımıza keyif katması amacıyla olsun, kişiliğimize katkı sunması amacıyla olsun veya biraz olsun dinlenmek arzusuyla olsun kitaplar okuyoruz. Okuduğumuz kitapların içerisindeki karakterleri ve yazarı anlamak da bu işin en zevkli tarafıdır bana kalırsa. Geçtiğimiz günlerde Ahmet Ümit'in söyleşisinin olduğu salonda bulunarak kendisini canlı bir gözle görmek ve dinleyebilmek şansı elde ettim. Ahmet Ümit'in bizzat yarattığı ve okuduğum bir karakterini, kendisinden dinlemek çok ilgi çekiciydi. Eşik'i okumak buna benzer bir ilgi çekicilikle beyin kıvrımlarımın arasında gezinmeme neden oldu. Çünkü okudukça Tahir'i ve yazarın kendisi arasında bir bağ kurmamak elimde olmadı. Yazarı tanıdığım kadar Tahir'i tanımadığım ve Tahir'in yaratıcısının da yazarın kendisi olduğunu düşündüğüm zaman böyle bir bağı kurma hakkını okuyucu olarak kendimde gördüm açıkçası. Kaldı ki, yazarı biraz olsun tanıyor olmam Tahir'i de anlamama yardımcı oldu. Hatta bir adım daha ileri giderek Tahir'i anladıkça yazarı anladığımı söylemem gerekir. Her okuduğum kitapta elbette yazar-karakter arasında bu derece bir ilişkilendirme yapmıyorum ancak Tahir karakteri özel bir karakter olduğundan, Eşik de yazar ve biz okuyucuları açısından özel bir kitap olduğundan düşüncelerimin bu denli samimi olması gayet doğal. Anlatılmak istenenlerin zihnin zeminine adeta minder kurularak oturtulduğu bir kitap olmuş. Kitap içerisindeki kronolojik yapı da ayrıca bir memento etkisi bırakıyor. Oldukça anlaşılır, açık ve akıcı. Güzel bir insanın bize sunduğu güzel bir eser. Nicelerine.