Din bilgininin yolu tımarhaneye düşmüştü. Gidip gezeyim delilerin hâlini göreyim. Diyerek kapıyı çaldı. Girince elleri , ayakları bağlı bir delinin sevinç içinde bağırıp çağırdığını , keyiften sarhoş olduğunu gördü. Yanına giderek yahu dedi , elin ayağın bağlıyken bu neşe de nedir ? Tutsaksın görmüyor musun halini ? Deli ; elim ayağım bağlı benim , yüreğim bağlı değil. Gönlüm özgür olduktan sonra tutsak olmuşum ne çıkar? İki âlem dediğin nedir ? Bir deniz , adı da gönül. İşte o deniz de hürüm ben !
Bazı sözler, bir başkası için bir ömür boyu sürecek acılara neden olabilir. O halde, güzel söz et ya da sessiz kal.
Reklam
Çok tanıdık bir durum
İstila ne kadar keskin vurgulanıyorsa, istilaya uğrayanlar kendi kültürlerinin ruhuna ve kendilerine ne kadar çok yabancılaşırlarsa, istilacılara o kadar çok benzemek, onlar gibi yürümek, onlar gibi giyinmek, onlar gibi konuşmak isterler.
Sayfa 174
Bazı insanlar başkalarına fazla dertli gelir o kişilerin kaldırabileceği bi seviye değil arkadaşlar bu yüzden önemli, Halden anlayana denk getirsin Rabbim Yaşayan bilir boşuna demiyoruz.
'Ne yapıyordum?' diye sordum kendime. Julian'ın tarif ettiği kaygan yamaçtan aşağı yuvarlanıyordum. İşte o andan itibaren ve sonsuza kadar değişmeye karar verdim.
Ben seninle o günü bin yıl gibi yaşadım.
Reklam
Çocuklukta ne kadar çok acı çekildiyse, yetişkinlikte bu acıyı yeniden yaşayarak üstesinden gelme itkisi de o denli güçlü olur.
"Bak filanca hacı böyle yaptı, filanca müslüman tüccar şöyle yaptı... " diye kötü misaller veriyorlar. Ben onlara; " Siz şehrin içindeki kanallardaki suları gösterip bu sular pis diyorsunuz. O suların çıktığı dağdaki asıl membaına gelirseniz o suyun ne kadar temiz olduğunu göreceksiniz! diyorum.
"barbarsın sen," dedi bana hiç bakmadan. "tek kelime etmeden, tek karşılık almadan onca yolu seni kucağımda taşıyorum hala söyleniyorsun." Dudaklarım can sıkıcı bir "o" şeklini almıştı. "Beni kucağında taşımadın ki," dedim şişeden bir yudum su içerken. Ağzının içinde kıkırdadı. "Taşımamı mı
Sayfa 388Kitabı okudu
Direnme gücüne sahip olanlar başkalarından farklı değildir diyordu Nora. “Aradaki tek fark, onların aklında belli bir hedef olması ve o hedefe ulaşmaya kararlı olmalarıdır. Direnme gücü, dikkatimizin kolayca dağılabildiği bir hayatta odağımızı koruyabilme yeteneğidir. Bedenimiz ve zihnimiz sınıra dayandığında bile yaptığımız işe yoğunlaşmayı sürdürmek, dikkatimizi dağıtmadan, etrafa bakıp birilerinin bizi geçebileceğinden endişe etmeden kendi kulvarımızda yüzmeyi sürdürebilmektir..."
Reklam
Kendi ışığın ol” Buddha’mn son öğretisidir. O bize, hiçbir topluluğun -politikacılar, devletler, kiliseler, parlamentolar, konseyler, filozoflar, teologlar- hayatımızın sorumluluğunu alabilecek kelimelerine, eylemlerine ve direktiflerine tamamen güvenilmemesi gerektiğini hatırlatır. Dahası Buddha hayatta karşılaşacağımız her olay ve meseleyle başa çıkabilmek için hepimizin gerekli güç, bilgelik, içgörü ve cesarete sahip olduğumuzu söyler. Ve bu güç canımız acıdığında, kaybolduğumuzda, terk edildiğimizde, hevesimiz kırıldığında da daima oradadır. Elbette birçok insan, kişisel hayatlarının sorumluluğunu başkalarına verip onların talimatlarına, öğretilerine ve direktiflerine göre yaşayarak kolaya kaçmak isteyebilir. Bu hiç Budistçe bir tavır değildir. Hayat meselelerinize dair tüm cevapların onlarda oldu­ğunu söyleyen insanlara ve organizasyonların cazibesine aldanmayın. Kendi lambanız olun, kendi ışığınız olun, kendi rehberiniz olun. Bu durumu filozof Krishnamurti bilgece açıklar: “Eğer bir otoritenin, dogmanın veya yargının karanlık gölgeleri içindeysen kendine ışık olamazsın.”
Akıl, beden, ruh, kalp ve zihin birdir. Ve o darbeleri hepsi birlik­te alır. Kalbimiz kırıldığında sadece hissettiğimizi biliriz ama bede­nimizi nasıl etkilediğini düşünmeyiz. Kötü uyandığımız bir sabah yaşadığımız kas ağrılarının gün boyu zihnimize neler yaptığının farkında olmayız. Bilseydik yapmazdık. Fark etseydik engel olmaya çalışırdık.
Sayfa 223 - DEX YayıneviKitabı okuyor
Yerin içi doludur, anlamla örülüdür ve bu sebeple içi ağırdır. Bir yerli olmak, oradaki tarihsel varlıktan yani anlamdan kaçmamaktır. Bu anlamın orada oluşturduğu ağırlık yerin zihinde, hatırada ve siyasette kımıldatılmazlığını da oluşturur. Bir mekanı yer olarak benimseyen kimse, kendi özgül varlığını o yere ilikler ve böylece oradan kendisine be kendisinden oraya bir kımıldatılmazlık katar. Böylece yer, kendine mukim olana bir anlam bahşettiği gibi, aynı zamanda mukim olanın kendisinden bir anlam yüklediği bit mekan olur. İnsan ve yer birbirine iliklenmiştir ya da insan yeri giyinmiştir.
Sayfa 10
Kendini kandırma durumu çökmüş gözüküyor...
“Kendisine yalan söylemek mi? Kendi kendine nasıl yalan söylersin? O zaman yalanı söyleyen kim, söylenen kim olacak?”
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.