Ne kadar açık fikirli, ne kadar medeni olursa olsun, hangi Yahudi isterdi ki öz kızı yerine koyduğu biricik yeğenini bir Müslümanla evlendirmeyi? Tuhaf bir histi, bir yandan aşağılık duygusu hissediyordum, bir yandan küçümseme ve elbette çığ gibi çoğalan bir öfke. Büyük saygı duyduğum, o şefkat dolu, o bilge insan, yıllarca işlenen din düşmanlığının da yardımıyla bir anda şeytana dönüşüvermişti gözümde. Yahudi’ydi işte, bizim aramıza katılmasının nedeni de Selanik’te kendi cemaati için bir devlet kurmaktı. Bir de utanmadan kardeşlikten, eşitlikten, adaletten bahsediyordu. Ben böyle içten içe kendimi kötülükle zehirlerken,
“Bana kızma Şehsuvar,” dedi Leon Dayı müşfik bir sesle. “Senin düşmanın değilim, aksine senin dava arkadaşınım. Ester’le birlikte olmanıza da karşı değilim. Olsaydım, münasebetinizi çok önceden engellerdim. Şu an, Ester’le gidiyorum desen, benim için mesele değil. Paris’e gitmeniz için elimden gelen her türlü imkânı kullanırım. Bunun için de seni ne ayıplar, sana ne küser ne de kızarım. Ben de genç oldum, ben de sevda denen bu hissi yaşadım. Lâkin mesele ben değilim, sensin. Daha dün ‘Kuryelik basit bir vazife, ben fedailer arasına girmek istiyorum,’ diyen sen, isyan dalga dalga ülkeye yayılırken, Ester’le Paris’e gidebilecek misin?”