Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
İklim şartlarının, bırakınız hilâli, insanın gözünün önünü bile görmesine müsaade etmediği günlerde ramazan hilālinin rüyet olunup olunmadığı o kadar da önemli değil zaten.
Sayfa 143
bir hayal dünyasında yaşayan bizler belki de her şeyden çok özgüvenli olmaya ihtiyaç duyarız. kendimize güvenimiz olmazsa beşikteki bebeklerden farksızız. peki, bu ölçülemez ama bir o kadar da kıymetli niteliği en kısa sürede nasıl ediniriz? diğer insanların bizden aşağı olduğunu düşünerek ediniriz.
Reklam
Gidelim buradan... Göğsünü sıkan, içini daraltan o laneti geride bırakıp gidelim. Burada yağmur bile güzel yağmıyor artık. Yağmuru güzel yağan bir yerlere gidelim. Gidelim buradan... Burası bizim değil. Nasıl baş ederiz bu kadar saçmalıkla? Her şeye sıfırdan başlanabilecek bir yerlere gidelim. Gidelim buradan... İlaçlarını yanına alma. Kitaplarımı almayayım ben de. Biraz da onlar çıldırtmıyor mu bizi? Havası ilaç, denizi kitap bir yerlere gidelim.
Sayfa 2
Sevgili Bilge
“Sevgili Bilge, bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı.
"Olağanüstü zayıf, siyah giysisi iskeletten oluşan bir vücudun üzerinde dalgalanıyor. Gözleri öyle derinde ki hareketsiz duran göz bebekleri ayırt edilmiyor. Sonuçta, ölülerin kafataslarındakine benzeyen iki büyük siyah delik görülüyor. İskeletin üzerine gerilmiş bir davul derisi gibi duran ve beyaz renkte olmayan teni, iğrenç bir sarılığa sahip. Burnunun olduğu yerde o kadar az bir şey var ki yandan bakıldığında görülmüyor bile ve burnunun olmaması onu bakılamayacak kadar korkunç kılıyor. Saçları ise, alnına ve kulaklarının arkasına düşen uzun, koyu renkli üç ya da dört saç tutamından oluşuyor."
-demem o ki maske ve makyajdır izleyenleri büyüleyen. Hayat da tiyatro oyununa benzer bir şeydir, maskesi düşene kadar herkes bu oyunu sürdürür. Hayattır nitekim insanlara olduklarından farklı roller biçen.
Sayfa 36
Reklam
İbni Ömer (Allah Onlardan razı olsun), ben Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’i şöyle buyururken işittim demiştir: “Kıyamet günü mü’min Allah’a o kadar yaklaşır ki, Allah onu tüm insanlardan rahmetiyle gizler de günahlarını ikrar ettirir ve şöyle buyurur. Filan günahını hatırlıyor musun, falan günahını biliyor musun? Kul da: Biliyorum ya Rabbi, der. Bunun üzerine Allah: “Ben bu günahlarını dünyada örtüp gizlemiştim bu günde hepsini bağışlıyorum” buyurur ve o kimseye iyiliklerinin kaydedildiği defter eline verilir.” (Buhari, Mezalim 3, Müslim, tevbe 52)
Bir sürü bilinçdışı öğenin saldırısına uğrayan, bir o kadar başka öğenin yok saydığı ahlak bilinci, var olan bir niteliktir, her zaman da varolagelmiştir, Dördüncü Zaman filozoflarının, ruh denen şeyin henüz basit, belirsiz bir taslak olduğu sıralarda icat ettiği bir şey değildir. Birlikte yaşamanın getirdiği etkinlikleri ve genetik değişmeleri bir yana bırakacak olursak, bilincimizi giderek damarlarımızda dolaşan kanın rengine ve gözyaşlarımızın tuzuna bulaştırdık, bu da yetmiyormuş gibi, gözlerimizi içimize dönük birer aynaya dönüştürdük, sonuçta gözlerimiz, ağzımızla yadsımaya çalıştığımız şeyleri çoğu zaman hiç sakınmadan gözler önüne serer hale geldi. Bu genel olguya bir de işlenen suçun basit zihinlerde yol açtığı pişmanlığa çoğu zaman en eski atalarımızdan miras kalan her türlü korkunun da karışmasının getirdiği özel durum eklendi, bunun sonucu olarak da, suçlunun işlediği suç, henüz sopayı yemeden ya da taşa tutulmadan önce, cezası iki kez hak edilmiş bir suç haline geldi.
Olur öyle arada
"Ayrılmanıza o kadar üzüldüm ki!" *Evet, tabi üzücü bir durumdu ama işte oluyor böyle şeyler. Bu da bir çeşit öğrenme eğrisi…
Fedakârlık ...
..." ... Siz sevginin ne olduğunu bildiğinizi düşünüyorsunuz , öyle değil mi ? Ama benim gerçek sevgiyi öğrendiğim gün o gündü . Her ne kadar bu beni herhangi bir cam kırığından çok daha derin yaralamış olsa da , Marc`ı yanımdan yollamaya yetecek kadar çok sevmiştim . " .
Sayfa 413 - MartıKitabı okuyor
Reklam
Size şaşılacak bir şey söyleyelim mi? Bu iki arkadaş, ikisi birbirinden ayrıldıktan sonra, ikisi de birbirinin aleyhine kötü bir düşünceyle ayrıldılar. Felatun, Rakım için "Kendisinde bu servet yok, böyle bir metresle C. Oteli gibi bir otelde ömür sürdüğü yok da kıskandığından böyle söylüyor. Eğer onun da elinde on beş bin lira bulunsa, o zaman benim yaşayışımın tam insanca, kibarca bir yaşayış olduğunu kabul ederdi" demiş ve Rakım da Felatun için "Kendisi Ziklas evinden kovuldu ya! Şimdi ayda dört lirayı kendisi vermek üzere beni de oradan mahrum etmek istiyor. Kaça alının ben böyle dört liraları! Kendim kazanamıyor muyum? Bir mirasyedinin istikrarsız servetine ancak dalkavuklar itibar ederler. Varsın beyim yaşasın. Biz bunların çoğunu gördük, çoğunu da işittik ki, işittiklerimizden de, gördüklerimiz kadar ibret aldık" demişti. Siz bu iki fikrin hangisini onaylarsınız?
Sayfa 90 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Çevirmen: Emrah Balcı, V. Basım 2019Kitabı okuyor
Seçiş nedensiz değildir!
İkinci olarak, "Başkaları üstüne yargılar veremezsiniz," denir bize. Bu söz bir bakıma doğru, bir bakıma da yanlıştır. Doğrudur çünkü insan bağlanmasını ve tasarısını iyice bilerek isteyerek seçmişse artık ona, "Bunları bırak da daha iyilerini seç!" diyemeyiz. Doğrudur, çünkü ilerlemeye (terakkiye) inanmıyoruz biz. İlerleme bir düzeltmedir (ıslâh) İnsan ise değişen bir durum önünde hep aynı insandır. Seçme ise bir durum içinde seçmedir hep. Sözgelimi, gecmişte Amerika iç şavaşında köleliği tutanlarla tutmayanlar arasındaki seçme ne ise şimdi MRP ile komünistler arasında yapılacak seçme aynı şeydir: Ahlak sorunu o günden bugüne kıl kadar değişmemiştir.
Sayfa 65 - Say YayıncılıkKitabı okuyor
İnsanlar kendilerine daha yakın yerlerde olup biten şeyleri daha çok önemsiyorlardı. Güney Kore, Kuzey Kore yüzünden endişeleniyordu. Londra'daki insanlar Londra'daki ev fiyatları yüzünden endişeleniyordu. Eğer biri yağmur ormanında çıplak yürüyorsa, o yağmur ormanı kendi bahçelerine yakın olmadığı müddetçe adamın çıplak olmasını umursamıyorlardı. Kendi güneş sistemlerinin ötesinde olanlarla ilgilenmedikleri gibi, Dünya'yla ilgisi yoksa sistemin içindekilerle de çok az ilgileniyorlardı. (Kabul etmek gerekir ki güneş sistemlerinde pek bir şey olduğu da yoktu. İnsanların kibri bundan kaynaklanıyordu belki de. Rekabet eksikliğinden.) Çoğunlukla insanlar sadece kendi ülkelerinde, ülkelerinin de tercihen kendilerine yakın bölgelerinde olanları bilmek istiyorlardı, yani haber ne kadar yerelse o kadar iyiydi.
Fakat bütün hataları ve yıkımları tek bir şahsiyet üzerine yıkmak ne kadar doğruysa, böyle şahsiyetleri kahraman yapmak da o kadar yanılgıya düşmek sayılmaz mı?
- Ne yaptın da aşık ettin beni kendine? + Bilmem, sadece sevdim seni. O kadar çok sevdim ki bırak senin gibi capcanlı bir kadının kalbini, taşı bile eritmeye yeterdi aşkım.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.