Kitabı okuyup bitirdiğimde kendi kendime şunu söyledim: "Vay canına bir insan böyle bir kitabı nasıl yazabilir ? Bu nasıl bir ileriye bakış bu nasıl bir kurgudur ? " Eminim kitabı okuyan herkes de benimle aynı düşüncelere sahiptir. Kitap 1950li yıllarda yazılmış ve geleceği öngören bir kitap ve gelecekteki kitapların hallerini. O dönemler tv ortamının yavas yavaş yayılmaya başladığı bir dönem olarak geçiyor. Yani kısacası bugunki gençlerimizin hallerinin temelini inşa ediyorlar. Kitap beni adeta içine çekti o kadar doğru ve o kadar gerçekciydi ki hersey. Kitabin başlarında şunu belirtmisler :"Eskiden bir evde insanların yasadığını ışık yanmasından anlardık, şimdi ise ışıkların kapalı olmasından. Televizyon denilen yayın aracı en çokta karanlıkta güzel seyredilir. "
Ne kadar doğru bir tespit dedim kendi kendime. Ve şu an bizi bağlayan sey sadece tv de değil. İnternet televizyon ,sosyal medya... Artık az konuşur, az düşünür ve en önemlisi de az okur hale gelmedik mi sizce de ? Özümüzü kaybettik de denilebilir. Okumayan bir insan sorgulamaz da, okumayan insanların oldugu toplum kalkınamaz da...
Kitap tam olarak bunları içine çekiyor. Bizi anlatıyor aslında özlerini kaybetmiş sosyal medya bağımlılığı olmuş bizi. Kitapta itfaiyecilerin yangını söndürmekten cıkmış kitapları yakan bir gorev birimi haline geçmesini anlatıyor. Evet bu bir kurgu elbette ama gerçek olmasını düşünmek bile tüylerimi ürpertiyor. Bu sona ulaşmamak için okumalıyız, okumalıyız... Yoksa bir gün biri "evinizdeki bütün kitapları yakın !" derse sorgulamayacak hale gelmeyelim...