Sevgi Soysal, hoş geldin. Seni tanıdığıma çok memnun oldum. Bu 1k bana çok şeyler kazandırdı biliyor musun? İşte onlardan biri de sensin Sevgi Soysal...
Tante Rosa'yı okurken seni merak etmemek haksızlık olurdu. Meğer ne çok çekmişsin. O kısacık ömrüne ne çileler sığdırmışsın. 40 yaşında meme kanserinden ölmek! Nasıl bir haksızlıktır!
SPOILER SPOILER
Kitap içeriği hakkında bilgi içerir.
Allah’ın indirdiği bir kitapta, kutsal bir kitabın incelemesinde “spoiler” da olur mu diyeceksin biliyorum, ama olur. Nasıl mı olur? Bakalım nasıl olurmuş.
Okumadın ki sen bu kitabı, hem de hiç okumadın, onun için çok güzel olur “spoiler”, hatta en rahatsız edeninden. Sana sorsalar en başta
Bir öğretmen olarak unutmayacağım bir saçmalığı sizinle paylaşmak istiyorum zira bu mesleği öğrenciden çok diğer unsurların nasıl verimini, enerjisini düşürdüğünü birilerinin söylemesi lazım. Pek çok meslektaşim da benimle aynı dertleri paylasiyordur eminim. Gelelim hikayeye:
Şırnak'ta birleştirilmiş sınıflı bir köy okulunda görev yapiyorum.
Hani bitmesini istemediğiniz güzel şeyler vardır.
Doya doya vakit geçirmek istersiniz ya.
Hani bitmesin diye çabalarsınız...
Bu eseri ben de bu hislerle bitirdim.
Tabi bir yandan büyük merak içerisinde, diğer yandan da keşke bitmese diye diye okudum.
Bu ikilemi yaşarken bir de baktım ki kitap bitivermiş.,
Bu kısımdan sonrası spoiler
Beni ağlattın Raif Efendi.. Herkes statü içerisinde Hanım/ Bey diye dillendirilirken sen hep Raif Efendi olarak kalmıştın.. Zaten öyle de kalmalıydın Raif Efendi. Kimseyle konuşamayacağına o kadar ikna olmuştu ki bir deftere anlattı tüm ruhunu, benliğini ve kayboluşunu.. Yalnızca bir not defteriyle yaşayabilen, nefes alabilen bir adamdır
Size yazarı anlatmalı mıyım? Haddim değil deyip susmalı mıyım? Elbette pek çoğunuz benden çok daha iyi biliyorsunuzdur. Hele ki bu eseri okumaya kalkışmış yahut okumuş biriyseniz zaten oldukça aşina olmanız muhtemeldir. O nedenle bu çipil gözlü, ( bizim oraların deyimiyle) bi kucak sakallı adamı anlatmak işlemini pas geçiyorum.
Tolstoy bu
Merhaba dostlar. Günlük hayatımız alışkanlıklarımızı nasıl da etkiliyor değil mi? Yaşadığımız şartlardan dolayı, doyasıya kitap okuyamamanın üzüntüsünü yaşarken, bir yandan da normal şartlarda olmasa da görevimi yaptığım için mutluluk duyuyorum. Çünkü her an birilerinin gazabına uğrayabilir ve görevimden uzaklaştırılabilirim. Görevden
SAYIN OKUR, LÜTFEN KENDİNE GELİR MİSİN?
Bilinçaltım cehennem furyası. Elinde asalarla gezen firari Musalar beynimi ortadan ikiye ayırıyor. Buyrun içeri girin!
WHO AM I?
Ayna ayna söyle bana var mı kendime kendimden başka kendim. Bak lütfen yüzüme. Göz temasından kaçındığın silüet benim. Beni bana göstermekten kaçındığın için bir yumrukla ikiye
diyebilirsin ki, bir insanı, fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? haklısın. belki de çok az..
o zaman şöyle demeliyim: seni az tanıyorum.. az..
sen de farketin mi? az dediğin küçücük bir kelime. sadece a ve z. sadece iki harf. ama aralarında koca bir alfabe var. o alfabeyle yazılmış onbinlerce
kelime ve yüzbinlerce cümle var. sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. biri başlangıç, diğeri son.
ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. yan yana gelip de birlikte okunmak için. aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler.
senin ve benim gibi.."