Vedat Türkali'nin okuduğum ilk kitabı. Bir Gün Tek Başına. Ama karakterimiz Kenan öyle biri ki bir gün değil her gün tek başına kalmayı hak ediyor.
Buhranlı ruh hallerı, içsel ve düşsel konuşmalar, melankoli, dönemin siyasi karmaşası ve yasak aşkın işlendiği bir kitap.
Korkak, kararsız, melankolik ve bunalımlı; evli ve çocuklu Kenan karakteri başına ne geldiyse fazlasını hak etti. Eşi söylemişti sen kimseyi sevemezsin diye, sevgilisi söylemişti bıktım senin küçük burjuva şımarıklıklarından diye. Hiçbir şeyi yoktu hayatta. Gerçek bir sevgisi yoktu, bir şeye inancı ya da bağlılığı yoktu. Sadakati, dik duruşu yoktu. Sadece takvim yapraklarını geçirmek ve içindeki dürtüleri gidermek için yaşıyordu. Bunun acısını da manevi olarak kendi çekiyormuş gibi görünse de aslında eşi, zavallı Nermin çekiyordu. Öyle bencildi ki kendi mutluluğu için kızından ve eşinden vazgeçmeyi bile düşünüyordu. Ama o kadar beceriksizdi ki onlar hayatında olmasalar bile mutlu olamazdı.
Hayat hikayesinden geriye, bana kalırsa, Kenan bomboş bir hayat bıraktı. Eşi ve çocuğu tarafından iyi hatırlamayacak, özlemle bahsedilmeyecek biri olarak kalacak hatıralarında. Gerçi Nermin'e pek güvenemiyorum belki o sevgi inadi kırılmamıştır hala. Ama en çok onun acı çektiğine eminim.
Sevmediğim bir karakter oldunuz Kenan Bey, öfkeyle okuttunuz kendinizi. Öyle ki Rasim'i bile sever olacaktım.