Annem Vera
Ölümünden kısa bir süre önce “Bu kitabı yazan cesur genç kadına saygı duyuyorum,” demişti annem. Gözleri 30 küsur yıl öncesine dalmıştı bunları söylerken.
31 yaşında Nâzım’ı toprağa vermesinin ardından Vera, acı ve yalnızlıkla mücadele etmek zorunda kalmıştı. Yanında insanlar varken zaaflarını göstermek istemezdi. Ancak gündüzleri,
Yüreğin dupduru çınlayan vuruşları hiç susmasa
gevşek, şüpheci ya da kopmuş teller yüzünden.
Çağlayan yüzüm daha da ışıltılı kılsa beni;
görünmez ağlamalar çiçek açsa.
Ah, o zaman sizi, bitkin geceler, ne çok severdim.
MUM ALEVİYLE OYNAYAN KEDİNİN ÖYKÜSÜ
Bir mum yanıyordu bir evin bir odasında.
O evde bir kedi vardı.
Geceler indiğinde kendi havasında
Mum yanar kedi de oynardı.
Mumun yandığı gecelerden birinde
Kedi oyunlarına daldı.
(COK UZUN VE KİTAPTA HERBİR SÖZÜN DÜŞÜNÜLESİ EN NAİF BÖLÜMÜ)
“ Momo, şimdi o büyük salonun içindeydi. Burası en büyük kiliseden daha görkemli, en büyük istasyonların salonlarından bile daha genişti. Güçlü sütunların üzerinde yükselen tavan neredeyse görünmüyordu. Etrafta hiç pencere yoktu. Kocaman salonu aydınlatan altın renkli ışık çevrede
Ruh hekimlerinin en ünlüsü ve en seçkini Doktor Marrande,
üç meslektaşına ve doğal bilimlerle uğraşan dört bilgine,
hastalarından birini görmek üzere, yönettiği akıl hastanesinde
bir saat geçirmelerini rica etmişti.
Bir araya gelince dostlarına şöyle dedi:
“Size şimdiye kadar karşılaştığım en tuhaf ve en kaygı verici vakayı
-Aşk acısı acıların içinde en fasulyeden olanı...
-Nasıl yani?
-Sen anneni kaybettin mi?
-Aman Allah korusun.
-Değil mi? Allah korusun. Peki sana şöyle sorsaydım: Irmak seni hiç terk etti mi? Aman Allah korusun demezdin.
-Hiç bir şey anlamıyorum. Fazla kaçırdın rakıyı...
-Rakıyla alakası yok insanların hayatındaki insanları hep yanlış