Sen ki bahçivanıydın güzelliğin
Henüz ışımamış yüreklerimize
Güneşin rengiyle güller diktin
O güvercin kanatlı kitapları
ilk sen tutuşturdun ellerimize
Bize düşünceni değil
düşünmenin yüceliğini öğrettin
Bu yüzden de bir sabah vakti
Siirt illerine sürgün gittin
Öğretmen , yüce hedeflerinin en başında, öğrencilerini en iyi şekilde yetiştirmek olmalıdır. Bilgili, ahlâklı, erdemli ve mutlu insanlarla dolu bir vatanın hasretini çekmeli, bunun için de emeğine acımamalı, yorgunluğa yenilmemelidir. Çektiği zahmetlerin ona Allah'ın rızasını kazandıracağını bilmeli, yorgunlukların kendisine cennet olarak geri döneceğine inanmalı ve
Hz. İbrahim gibi şöyle dua etmelidir:
✿ "Rabbim! Bana hikmet ver ve beni salih kullarının arasına kat!
Bana, gelecek nesiller arasında hayırla anılmayı nasip eyle!
Beni Naîm cennetinin vârislerinden kıl." ¹⁵
➤ Rabbim öğretmenlerimize, öğrencilerini en iyi şekilde yetiştirmeyi ve onlar tarafından hayır dualarla anılmayı nasip eylesin.
Fikirlerin sonuna kadar özgürce söylenebildiği , eleştirel düşünceye değer verilen arkadaşlık ve dostlukların yaşandığı bir ortamda , insana , çocuğa ve gence değer verilen bir ortamda yaşamanın hakkımız olduğunu düşünüyoruz.
Ben, muallimliği, açlıktan ölmemek için kabul etmiştim. Hesabım doğru çıkmadı. Bu meslek bir gün açlıktan öldürebilir. Fakat ne ziyanı var? Değil mi ki, benim gönlümün şefkate olan açlığını doyuracak, kendi hayatını başkalarının saadetine vakfetmek tesellisini bana verebilecek.
Öte yandan işini harika yapan, aldığı her kuruşu hakeden yüz binlerce memurumuza, öğretmenlerimize de kocaman sarılıyorum. Ülkeyi onlar ayakta tutuyor.
"Senden iğreniyoruz derken yalan söylüyorlar. Sadece korku-
yorlar. Dehşete düşüyorlar. Gözlerinin bakışından ya başka bir
şeyden korktukların
kastetmiyorum Anlamadıklan bir sey oldu-
ğunu kabul etmekten korkuyorlar. Tek başına bir șey yapamadık-
larından bir araya geliyorlar, ama aralarında gerçek bir arkadaşlık yok ve kendi
bildiklerinden farklı bir sey görünce ondan korkup yok etmeye çalişıyorlar. Hızla kurtulmaya çalşıyorlar. Gerçekte
onlar da diğerleri kadar korkuyor ama kendilerini kandırıyorlar.
Huzur bulmaya çalışarak saklandıkça o kadar hissizleşiyorlar.
Ama bu korku hissi onlarla kalıyor, bu yüzden her gün devam
ediyor. Bize ne kadar işkence ederlerse etsinler, asla bir sey söyle
miyoruz. Özellikle de öğretmenlerimize ya da ailelerimize. Ve ne
yaparlarsa yapsınlar, her gün okula geliyoruz, bu da onları daha
da korkutuyor. Eğer çığlık atmaya ya da kendimizi ayaklarına atp
yalvarmaya başlasaydık, eminim onları durdurabilirdik. Ama bi-
zim yaptığımız şey, onların kurallarıa göre oynamamak. Bu bi-
zim irademiz. Bunu yapmalarına biz izin verdik.
“Bizim siyasi çıkarlarımız Doğu'daymış, Bonaparte'a karşı yapacağımız tek şey sınırı silahlandırmak ve sağlam bir politika izlemekmiş, o zaman 1807'de olduğu gibi Rus sınırını geçmeye cesaret edemezmiş.”
Kont Rastopçin, "Hem biz Fransızlarla nasıl savaşırız prens!" dedi. "Öğretmenlerimize, Tanrılarımıza karşı silaha sarılabilir miyiz? Gençlerimize bir bakın, kadınlarımıza bir bakın. Tanrılarımız Fransızlar, cennetimiz Paris."
Belli ki herkesin onu duyması için yüksek sesle konuşmaya başladı.
"Giysiler Fransız, düşünceler Fransız, duygular Fransız! Bakın, siz Metivier'yi Fransız olduğu için, bir alçak olduğu için kovdunuz, ama kadınlarımız dizlerinin üzerinde peşinden gidiyorlar. Dün akşam bir yemekteydim, beş kadından üçü Katolik'ti, papanın verdiği izinle pazar günü kanaviçe işliyorlardı.