Yaşantımız yavaş, ağır, durgun, tutuk. Bundan oluyor her şey. Hızlandırsak yaşamalarımızı, anlamlandırsak güzelleşecek, mutluluk diye bir şey çıkacak ortaya. Ama olmuyor olmuyor...
Nedense yaşama’dan çok ölme’den çok söz açılıyor artık. Yaşamadık ki biz! Yaşayamadık. Bir şeyler engel oldu buna. Yaşadığımız, bir sanıydı. Aldatan, yanıltan.
Kimse duymadan ölmeliyim
ağzımın kenarında bir parça kan bulunmalı beni tanımayanlar
mutlaka birini seviyordu demeli
çok sefalet çekti
fakat hakiki sebep bunlardan hiçbiri olmamalı.
Ne çok böyle yaşadım!
Hep aynı değişmezlik içinde. Yirmisinde ... kırkında.
Zaman boşuna mı akıyor hep? Yalnız saçlar, dişler düşüyor, kırışıklıklar artıyor.
Dışımız değişiyor, iç aynı mı kalır?
Kalabilir mi? Niye öyleyse hep aynı insan olduğunu sanırsın?
Oktay Akbal