Evet, kendi pedagojik kovanımızın vızıltısını dinlemekten cesaretimizin kırıldığı zamanlarda içimizdeki dalgalanma bizi önce suçlu aramaya iter. Milli Eğitim, zaten herkesin kendi suçlusunu kolaylıkla işaret edebileceği bir yapıya sahiptir.
"Anaokulunda bunlara doğru durmayı öğretmemişler mi yani?" diye sorar ilkokul öğretmeni, tilt
Bilgi öncelikle tenseldir. Algılayan kulaklarımız ve gözlerimiz, aktaran ise ağzımızdır. Kuşkusuz bu bilgi bize kitaplardan gelir, ama kitaplar da bizden çıkar.
Sınıfımda, ne kadar mutlu saatler geçirdiğini söyleyen eski bir öğrencimle karşılaştığım sırada kendi kendime, karşı kaldırımda da hayatını kararttığım bir başkası dolaşıyor olabilir mi diye sorarım
O zamanlar öğretmenlerin de zaman zaman bu süreklilik duygusuna kapıldıklarından habersizdim: Birbiri ardına değişen sınıfların önünde dönüp dolaşıp aynı şeyleri tekrarlamanın, gündelik ödev yükünün altında ezilmenin (Sisyphos'u bir tomar ödev taşırken mutlu düşünemeyiz!), öğretmenlerin mesleği terk etmeye karar verirken ilk olarak tekdüzeliği öne sürdüklerini bilmezdim. Öğrenciler gelip geçerken, bazı öğretmenlerin orada oturup kalmak yüzünden acı çektiklerini tahmin bile edemezdim... Öğretmenlerin de gelecekten endişe duyduklarını bilmezdim: Yüksek öğretmenlik sınavımı versem tezimi tamamlasam, fakülteye geçiş yapsam, havalanıp hazırlık sınıflarının başına konsam, araştırmacılığı seçsem, yurtdışına sıvışsam, kendimi yaratıcılığa versem, sektör değiştirsem, tonlarca kâğıt üreten bu şekilsiz sivilceli kindarları sonunda bir güzel terk etsem. Öğretmenlerin kendi geleceklerini tasarlamadıklarında kendi çocuklarının, evlatlarının yüksek ihtisaslarını düşündüklerini bilmezdim... Öğretmenlerin kafalarının da gelecekle tıka basa dolu olduğunu bilmezdim. Onları sadece benim geleceğimi yasaklamakla görevli insanlar zannederdim.
Gücü ellerinde bulunduran çoğunluğun o yırtıcı saflığı... Ah! Hangi konuda olursa olsun norm ve kuralları belirleyenler. Kültürel, ailevi, mesleki, siyasi, dini kurallar; klan, kulüp, çete, mahalle, sağlık kuralları, kas veya beyin normları... Standardın bekçileri, anlaşılmaz olanın kokusunu alır almaz nasıl da geri çekilip savunmaya geçerler, nasıl da direnirler, sanki evrensel bir komplo karşısında tek başına kalmışlardır! Kalıbın dışına çıkanın yarattığı tehdit korkusu...
#Schopenhauer
*Yazar
#Aldığımız her nefes bizi sürekli etkisi altında olduğumuz ölüme doğru çeker... Nihal olarak zafer ölümün olacaktır, çünkü doğumla birlikte ölüm zaten bizim kaderimiz olmuştur ve avını yutmadan önce onunla yalnızca kısa bir süre için oynar. Bununla birlikte, hayatımıza olabildiğince uzun bir süre için büyük bir ilgi ve
Oğuz atay bu kitabında Üniversite'de hocası olan Mustafa İnan'ı anlatıyor.
Türkiye'de biyografik Roman türünün ilk örneklerinden biridir bu kitap.
Kitapta bir profesör ve bir öğrenci'nin birbirleriyle olan sohbetlerinde Mustafa İnan'nı tanımaya başlıyoruz.
Kitapta kronolojik bir anlatım yok. Hem geçmiş anlatılıyor hem
Tahereh Mafi
Dokunuşum ölümcül, dokunuşum güç.
Juliette tam 264 gündür kimseye dokunmadı.
En son birine dokunması bir kazaydı. Ama Yeniden Kuruluş onu cinayetten içeri tıktı. Juliette’in dokunuşunun neden bu kadar ölümcül olduğunu kimse bilmiyor. Kimseye bir zarar vermediği sürece bu durum kimsenin de umurunda değil çünkü dünya zaten