Bilimin, sömürgeciliği meşru gösterme konusundaki ideolojik tavrını sergilemek, teşhir etmek, antiemperyalist bir savaş vererek bağımsızlığını kazanmış bir ülkenin aydınları olarak, öncelikle bize düşerdi.
Ve Türk okur-yazarı, geleneksel mızmızlığıyla her şeyden şikâyet etmeyi (başta ülkesi ve kendi ülkesinin geçmişinden şikâyet etmeyi) hâlâ bir marifet biliyor...
Kapitalizmin mantığı, üzerine bir fiyat konularak serbest piyasaya arz edilen metalar arasında herhangi bir ayrım gözetmez! Gömlek de metadır, şiir kitabı da... Her şeyi niceliklere indirger. Kapitalizmde nitelikler değil, niceliklerdir öne çıkan. Metaların 'kullanım-değerleri'nin prekapitalist toplumlardaki hâkimiyetini, kapitalist toplumda 'değişim-değeri'nin hâkimiyeti almıştır. Metanın iyi'si ya da kötü'süne (niteliğine) değil, 'kaç sattığına' (niceliğine) bakılmaya başlanır. Diyalektik burada da yürürlüktedir! Nicelikteki değişiklik, niteliği de değiştirir! 'Çok satmak', bir kerteden sonra kötü'yü iyi yapar. 'Çok satmak' bir statü olur. Görece olarak ne kadar'çok' satıyorsa, o metanın o kadar 'iyi' olduğu düşünülür. Vahim yanılgı! Kapitalist mantığın ortaya çıkardığı kavram kargaşasına bundan daha iyi bir örnek gösterilemez.
"İtalya'da şiir kitapları 1000 tane bile satmaz. Oysa bu ülkede şiir yazanların sayısı bir hayli kabarıktır. Geçenlerde bir derginin açtığı yarışmaya tam 40.000 şiir gönderilmiş, iki ay içinde..."