Dilek Hayta

Dilek Hayta
@okurbildiginiokur
* Arşiv amaçlı açılan hesap...
408 syf.
9/10 puan verdi
·
Read in 7 days
Psikiyatrist ve yazar
Irvin D. Yalom
Irvin D. Yalom
'un kendi otobiyograsini yazdığı kitap. Psikiyatrik hikâyeleri anlattığını sanmıştım fakat yer yer bunlara da grup terapilerine de yer vermiş.
Bir Psikiyatristin Anıları
Bir Psikiyatristin AnılarıIrvin D. Yalom · Pegasus Yayınevi · 20173,583 okunma
Reklam
408 syf.
9/10 puan verdi
·
Read in 7 days
Bir Psikiyatristin Anıları
Bir Psikiyatristin AnılarıIrvin D. Yalom
8.2/10 · 3,583 reads
Dilek Hayta

Dilek Hayta

, thinking of reading a book
Bağışlanan Terapi
Bağışlanan TerapiIrvin D. Yalom
8.7/10 · 1,953 reads

Reader Follow Recommendations

See All
229 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 4 days
Firavun İmanı
Firavun İmanıTarık Buğra
7.9/10 · 1,160 reads
Nice yüzyıllardan beri bu böyleydi işte. Nice yüzyıllardan beri nice yüz binlerce Mehmet, varlıklarının, yaratılışlarının sebebini savaş meydanlarında kol, bacak ve baş bırakmakta görmüş, gerisine karışmayı akıllarının ucundan bile geçir­memişlerdi. Elde ettikleri zaferin sonu ilgilendirmiyordu onları. Öşür veya adı ne olursa olsun, vergi nasıl boyunları­nın borcu ise, devlet gerekli görünce, ona zaferler hediye etmek de aynı şeydi. Bu zaferleri kimler, ne yaparlardı? ilgi­lendirmiyordu Mehmet'leri.
Sayfa 226Kitabı okudu
Reklam
Ordu, Afyon'da taarruza geçmişti. Tarihin en güzel mille­tini yıllardır bağlayan kördüğüme nihayet kılıç iniyordu. Camiler doldu, boşaldı, bütün gün dua dakikalarıyla doldu. Vurun; Allah yardımcınız olsun! Vurun; ehl-i imanın öcü alınsın! Vurun; güneş güneşliğini bulsun, ağaçlar şenlensin, ekin­ler başak bağlasın, örsler, çekiçler şarkılarına başlasın ... Vu­run, toprağın hasreti dinsin! Vurun; anaların yüzü gülsün, çocuklar yaşamak diye bir şey oldugunu öğrensin, vurun! Vurun ki, kahpe felek utansın! Vurun, vurun, vurun ve vurun ki, dünyanın aklı başına gelsin . . . Ve Allah, sizden memnun kalsın, Muhammed'in ruhu şad olsun. Vurun!.. Vurun ki, şehitleriniz, şehitleriniz, şehitleriniz, milyonlarca şehitleriniz var; cennetteki matem bitsin! .. Vurun; bu­nun için vurun!..
Sayfa 194Kitabı okudu
Agustosun ilk günleriydi. Ankara birdenbire ve hangi kışkırtmanın sonucu dogdugu bilinmeyen bir propaganda kampanyası ile sarsıldı; alt-üst oldu. ... İstanbul, lngilizlerin cephane ve askerle takviye ettiği bir ordu hazırlamış, yakında harekete geçecekmiş! Korkunçtu bu. Yunan'a kat'i ve indirici yumruğun yakın­ da vurulacagına yalnız kalpleri ile değil, akıllarının bütün gücüyle de inananların bile dünyaları zindan olup çıkmıştı. Önce yalan dediler: lhanetin böylesini tarih kabul etmez, kusardı. Bab-ı Ali o kadar küçülmüş, alçaklaşmış, cifeleşmiş olsa bile, bu eşi görülmemiş alçaklığa alet edebileceği sek­ sen, doksan sütsüz, beyinsiz ve bu türlü cehennemlik bula­mazdı.
Sayfa 188Kitabı okudu
"Avni, sen çok çekeceksin. Lakin bu ıstırapları Allah'ın bana da müyesser kılmasını ne kadar isterdim. Asım'ın nes­li dedim ... Biz ona layık olmalıydık. Sen olacaksın karde­şim. Ben.. bana gelince, ben kaçağın birisiyim. Yook, itiraz etme... Böyledir bu; kaçağım. Olsa olsa güreş adamıyım ben, kıran kırana güreş adamı. Sana karşı da tevazua katla­nacak değilim ya? Kavgayı düşmanla yapmayı seviyorum. Karşımda düşman varken, binlerce şükür, içime korkunun, can kaygusunun gölgesi düşmedi. Vatanım, milletim, di­nim için yaşadım, yaşamayı ancak bunlar için değerli bul­dum. Ama yanı başımda görünenler, bunların hileleri, bun­ların kahpelikleri ile mücadele? Yok.. Bana göre değil bu. Biliyorum; bu da vatan için, bu da milletim ve dinim için... lakin insanı bu kadar küçülmüş görmeye tahammülüm yok. Avni. Ya ben yanılıyorsam diyor ve dağ başlarına, çöl­ler ötesine kaçmak, unutmak istiyorum ... Unutulmak isti­yorum. Tek teselli budur gibi geliyor bana. Sen.. sen öyle değilsin; sen yiğitsin, sen cemiyet erisin. Çok çekeceksin diye korkarım." Sustular, Akif neden sonra ilave etti: "Çektikçe büyüyeceksin Avni. Sen çektikçe, sen kaybet­tikçe... Ben.. seni kıskanacağım, kardeşim."
Sayfa 188Kitabı okudu
Büyük Millet Meclisi, Türkiye'nin insanlarından kurul­muş denilebilirdi. Onlar ha deyince han kurar gibi "devlet" kurmuş, sırası gelince de, baş tacı ettikleri ve doğru yoldan çıkmasa yoluna baş verecekleri devlet başkanlarına: "Gün akşamlıdır devletlim, dün doğduk, bugün ölürüz," demesi­ni bilmiş, gerçekten de, inançtan ve hakikatten vazgeçmek­tense, ölümü seçmiş insanların torunları idiler. Gene onlar Allah'tan başka kimseden ve hiçbir şeyden korkmamanın eğitiminden geçmiş, dinlerinde bile ana prensiplerle vic­dandan başka bir sınır ve güdücü tanımayan bir medeniye­tin miraslarıyla yetişmişlerdi. Bilgisizlikleri kınanamaz, olsa olsa okumadıkları, ilim yapmadıkları için üzüntü duyulabilirdi. Mücadelelerini kaybedebilirler; daha fenası onu bırakacak, meydanı kalleş­lere, ahlaksızlara bırakıverecek kadar gurura kapılabilirlerdi; ama hiçbir zaman yenilişleri zillet, mücadeleyi bırakışla­rı çıkarlardan ümit kesiş sayılamazdı; çünkü mücadeleyi kabul edişleri asla gururları, şerefleri, izzeti nefisleri ile sı­nırlı olmaz, hele çıkarları ile kat'iyen ilgili bulunmazdı. Asıl doğrusu gurur, şeref, izzeti nefis ve menfaat ölçüleri mirası­na kondukları o medeniyetin geleneklerinden, öfkelerinden doğardı; ortaktı. Kısacası, Millet Meclisi'nin çoğunluğu Müslüman Türk'tü.
Sayfa 183Kitabı okudu
Meclis'in nasıl olup da dağılıp git­mediğine, gene nasıl olup da bir iki kişinin eline düşmedi­ğine şaşırılabilirdi. Aslında ise rastgele toplanan bu insanla­rın, üzerinde durulmayan, hatta farkına bile varılmayan iki kuvveti vardı. Önemli zamanlarda ve hadiselerde derhal bir otorite merkezi kurabilmeleri; bir akıllarından, bilgilerin­den ve sezişleriyle duygularından taviz vermeye hiçbir za­man yanaşmamaları; iki...
Sayfa 182Kitabı okudu
Reklam
Üç yüz küsur mebusun hemen hemen hiçbiri, hiçbir ba­kımdan birbirine benzemezdi. Aralarında bellerini doğrul­tamayacak kadar yaşlıları da vardı, bıyıkları yeni terlemiş olanlar da ve gerçek bilginlere karşılık elif be yüzü görme­miş olanlara da rastlanabiliyordu. Fazla incelemezseniz, va­tan sevgisinin ve kurtuluş aşkının bir ortak nokta olduğunu söyleyebilirdiniz. Aslında ise Meclis bunun da üç yüz küsur anlayışını bir araya getirmişti. O kadar ki, vatan sevgisi bir yana, bağımsızlık aşkı bir yana, vatan ve kurtuluş için bile ortak bir tarif bulmak zordu. Bütün bu kelimeleri ve tamla­maları bilmeyenler de bulunuyordu. Ömürlerinde "cumhu­riyet" kelimesini, Fransa lhtilali bir yana, Fransa'yı işitme­miş olanlara rastlamak mümkündü. Hemen hemen hepsi de halis kan vatan evladı olan bu yiğitler grubunda sosya­lizm veya cumhuriyet üzerine bir tartışma dinlemekten, ateşli görüşmelerden sonra oy kullanmaktan ise cepheye gi­dip Yunan'a iki kurşun sıkmaya can atanlar az değildi. Nite­kim bu işi yaptıkları da oluyordu.
Sayfa 182Kitabı okudu
Heyet üyeleri, Rusya'nın Türkiye'ye verdiği beş yuz bin altının Buhara hazinelerinden çıktığını söylediler. Bu altın­ları ırk ve din kardeşlerine onlar göndermişler, bunu da he­nüz Rusya kendilerine muhtaç durumda bulunduğu için sağlayabilmişlerdi. Yoksa altınların Moskova'dan dışarı çık­masına imkan yoktu.
Sayfa 178Kitabı okudu
"Tıpkı Talat Paşa," diyordu. Talat Paşa'nın yanına kavga etmek için gidenler elini öpe­rek ayrılırlarmış ya? Yusuf Kemal, Lenin'i de öyle buluyor­du. O kadar tatlı, samimi ve iyi.
Sayfa 125Kitabı okudu
"Akıldan üstün, akla hükmeden bir şey var. Mizaç. De­ğişmeyen, insanın bırakamadığı, insanın kendisi olan bu­dur. Bu, Allah'ın bastığı damgadır. Bir müddet için gizleni­yor, hatta düzeltilmiş, tahsil ve terbiye ile değiştirilmiş zan­nediliyor. Ama anı gelince derhal ve noksansız olarak orta­ya çıkıveriyor."
Sayfa 102Kitabı okudu
"Hoca, hoca; en büyük küfür umutsuzluktur!"
6.5k öğeden 31 ile 45 arasındakiler gösteriliyor.