Dilek Hayta

Kadınlar böyledir, mekanı benimser, onu sular süpü­rür, yuva kılar. Evin direği erkektir derler inanmayın.
Sayfa 128Kitabı okudu
Reklam
İnsanoğlu bir kapalı kutu. İçinde ne gizli köşeler, ne mahrem mekanlar var.
Yağmur yağar, Arap kızı camdan bakar. Kuş yuvadan uçar, yaprak daldan düşer. Zaman kimsenin gözünün yaşına bakmaz, hükmünü yürütür. Kaderde ne var ise başa o gelir. Nitekim geldi de ...

Reader Follow Recommendations

See All
Uzayan işin tadı kaçar denilmiş. Kaçtı. Demir tavında dövülür, tandır sıcak iken ekmek tutar gibi ne öğütler verilmiş. Doğru. Lakin şu da var: Demirdir çekilmez feleğin yayı.
Eskiler ömürlerinin son deminde olup-bitenleri, şaş­kınlıkla izlerken; yeni yetişen nesiller "toprak satıp pa­ra yemek" gibi yeni bir meslek edindiler. El işlemiyor, alın terlemiyor, nasıl bir paradır bu? Ha­yırsız bir paradır. Eskiler için "el kiri" olan! para, yeniler için "baş tacı" oldu.
Reklam
Dolaptan Temaşa
Dolaptan TemaşaAhmet Mithat Efendi
8/10 · 3,546 reads
Toprağa yerleşen Türk'ün en başta gözettiği şey güvenliktir. Bu sebeple kurduğu köyleri genellikle tepe­lerin yamacına yerleştirir, yamaca yerleşti mi aşağılar da uzanıp giden araziyi göz yaylımına alırsınız. Ora­larda en ufak bir hareket olsa gözünüzden kaçmaz. Ne denilmiş: Mal canın yongası, göz önünde gerek.
Kişi lakabı ile anılır. Eskiden Anadolu'da buna çok önem verilirdi. Herkes ailesi, sülalesi, lakabı ile bilinirdi. Toprakyiyenler, Yılanoynatanlar vb. gibi ilk bakışta garip, hatta komik lakaplar da vardır ama, bunların mutlaka bir sebebi vardır. Bizde asalet Avrupa'daki gi­ bi sınıf ayrımına dayanmaz. Aristokrasi, Burjuvazi, Feodal Beyler falan yoktur. Bizde asalet ahlak ile belir­lenir; parayla, mevki ve makamla, madalya ile değil. Adam zengindir lakin makbul sayılmaz; bilinir ki bu zenginliğe haram bulaşmıştır.
Çocukluktan beri hazretsiz, aleyhisselamsız, titre­meksizin ve korkmaksızın ismini ağzımıza alamadığımız Pey­gamber' in şehrindeyiz. Eski müphem ahret hayaletlerinin içimde kımıldadığını hissetmeli idim. Bu his, Medine'de büsbütün biter. Medine, Peygamber ölüsü ile tüccarlık eden bayağı ve ahlaksız simsar yuvaların­dan biridir. Her Medineli uzaklardan gelen saf saf halka, bu harap ve pis çöl köyünün taşını, toprağını, kuyu suyunu kırk defa öptüre öptüre satar.
Bir gün gene kızgın kuma bağdaş kurmuş, düşünürken bir Arap esirin sesini duydu: - Ya Allah! Ya Allah!.. - Çağırma yavrum, çağırma, dedi. Eğer aklına esip de bi­zi kurtarmak için geleceği tutarsa, İngilizlerin elinden bir da­ha zor kurtulur. Üstelik Müslümanları Allahsız bırakırsın ...
Reklam
Paris 'te her şey unutulmak için eğer on beş gün yeterse, Şark'ta bu, on beş saat bile değildir. Şark'ta ölmemeye bakmalı ...
Anadolu baştanbaşa yapılmak, şehirler, köyler, ev ve tarla zengin olmak, Türkler tamamıyla Batılaşmak ve sonra da Halep'ten Kızıldeniz'e doğru, nüfus, teknik ve sermaye ile taş­mak lazımdı. Biz ise Anadolu 'yu aşıp Halep kapısını vurdu­ğumuz zaman, bayındırlık ve kalabalık görmeye başlıyorduk. Halep, büyük bir şehir, Şam büyük bir şehir, Beyrut büyük bir şehir, Kudüs büyük bir şehir ve hepsi ağyar idi. Lübnan hava­sı, bize Dobruca havasından yüz kat daha yabancı idi.
Osmanlı emperyalizmi, şu ana fikir üstünde kurulmuş bir hayal idi: Türk milleti kendi başına dev­let yapamaz!
Suriye, Filistin ve Hicaz' da: - Türk müsünüz? Sorusunun birçok defalar cevabı: - Estağfurullah! idi. Bu kıtaları ne sömürgeleştirmiş, ne de vatanlaştırmıştık. Osmanlı İmparatorluğu buralarda, ücretsiz tarla ve sokak bekçisi idi. Eğer medrese ve şuursuzluk devam etmiş olsaydı, Arap­lığın Anadolu yukarılarına kadar gireceğine şüphe yoktu.
Türkleşmiş hiçbir Arap görmedik­ten başka, Araplaşmamış Türk'e az rast geliyordum.
6.5k öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.