Kilo ile dalga geçmek
Okul başladı. Lütfen çocuklarınızı, kuzenlerinizi, kardeşinizi ya da okula giden tanıdık neyiniz varsa karşınıza alın ve insanların fiziksel özellikleri ile dalga geçilmemesi gerekildiğini, bu fiziksel özelliklerin dalga konusu olmasının onun hayatını kötü etkileyeceğini; günlerce, haftalarca üzüleceğini hatta uzun bir zaman sonra geriye dönüp baktığında tiksinçle anacağını lütfen söyleyiniz. Kilosu veya fiziksel herhangi bir özelliği ile dalga geçilen çocuklar çekimser, umutsuz ve özgüvensiz oluyorlar. Aynı zamanda kendilerini diğer insanlardan daha değersiz görüyorlar. Bu çocukların arasında down sendromlular var, metabolizması yavaş olanlar var, depresyon sürecinde olanlar var, ailesi ile sorunları olanlar var... Tohumlar güzel çiçeklerin açılmasına vesile olsun, daha kökü gözükmeden incitmeyelim. Her çocuk eşit değildir, ancak her çocuk özeldir.
Susamam
Günler koşuşturmakla geçip giderken Neden var olduğunu unuttun Neden olduğun sorunlarınsa farkında değilsin Gülmek eğlenmek istiyorsun Sorunlara çözüm bulmak gibi bir derdin yok Hayat zaten çok zor O yüzden müzik seni eğlendirsin Gerçeklikten uzaklaştırsın istiyorsun Ama biz müziğin bir şeyler değiştirebileceğine inanıyoruz Bizimle gel Başlayalım
Reklam
Zaten Yok Olmak  Hamza… Okula diye çıkıp okula gitmediği günlerin birinde, okula diye çıkıp okula gitmediği diğer günlerde olduğu gibi caminin karşısındaki kahvehanede, kapıdan girince sağda kalan pencerenin önündeki pencereye en yakın masanın pencereye dönük sandalyesinde oturmuş, çayını içiyordu. Ona bakanlar öğrenci olduğunu anlasınlar diye
Oktay Sinanoglu
1950’LERDE GELEN YABANCI DANIŞMANLAR Eğitimin, son yirmi yılda geldiği şu hâle “eğitim” demek mümkün mü? Halbuki, 1950’lerde yabancı “danışmanlar” iyice devreye girinceye kadar Türk ortaöğretimi dünyadaki en iyilerinden biriydi; o zamana dek hâlâ Atatürk’ün milli eğitim anlayışına göre yürümekteydi. Sonra bozdular, önce yavaş yavaş; son yıllarda ise son sürat sıfırladılar eğitimi. Şu hâle, yeni bir gözle hele bir bakın: Öğrenci bir okula yazılıyor, ama derslere girip birşeyler öğreneceğine, en önemlisi düşünme alışkanlığı edineceğine, dershane kapılarında, gece gündüz, hafta sonları perişan oluyor. Neden? Çünkü , konuların ruhu yerine, birtakım, ezberciliği teşvik eden sınavları geçme taktiklerini öğrenecek. Adları alfabe çorbasını andıran giriş sınavları, mesele çözme, düşünme, düşündüğünü iyi ifâde edebilme yeteneklerini ölçen sınavlar yerine, A, B, C,… şıklarından birini işaretleten sınavlar. Amaç herhangibir evrenkente (üniversiteye), herhangi bir dalda kapağı atmak. Öğrencinin ne için ve nasıl bir meslek edineceği önemli değil. Öğrencilerin ancak %10 kadarı, istediği, sevdiği bir dala girebiliyor; onun, dolayısıyla ülkenin, kaderini işte o alfabe çorbası sınavlar belirliyor. Bu, yirmi yıldır böyle gittiğine göre, demek ki ülkemiz %90 yaptığı işten, mesleğinden nefret eden insanların elinde. 
Öleceğimiz tarihi bilse idik!!!
Ortaokulda bir arkadaş ile dalga geçmiştik. Arkadaş, öğretmenimize şikayet etmiş şu şu yaptı diye. Cuma okula gitmemiştim, diğer arkadaşlar cuma günü dayaklarini yemişti. Dayak yiyenlerden birini Cumartesi gördüm bana dedi ki, öğretmen seni dövecek bize çok sert tokat attı. O haftasonu geçmek bilmedi, çünkü Pazartesi tokat yiyecektim. Ah keşke Cuma gitse idim de yese idim dayağı dedim. Aynen bunun gibi insan öleceği tarihi bilse hayat çok sıkıcı olurdu. Bakalım Bediüzzaman hazretleri ne buyurmuş: Ecel-i insan muayyen olsa, yarı ömrüne kadar gaflet , yarıdan sonra darağacına adım adım gitmek gibi bir dehşet verecek. Sözler - 343
Terminoloji / 9.Hariciye Koğuşu
Merbaha Sevgili Okurlar 😊. Bu yazımda sizlerlerle 9.Hariciye Koğuşunda geçen , günlük hayatta pek kullanmadığımız belki de bilmediğimiz kelimelerin tercümlerini paylaşacağim. Bu "terminolojide" oluşturduğum liste Ötüken yayınlarının 78.Basımından alınmıştır. "Dilimizi zenginleştirmemiz dileğimle"🌸📚 Mustastil:
Reklam