Rabia Koca

Hatırlamıyordu. Hiçbirini hatırlamıyordu. Bunca unutulmuşluğun içinde arada sırada da olsa aklına düşen tek kişi annesi oluyordu. Babası değil, kardeşleri, eşi dostu, evi barkı, eşyası değil; annesi
Sayfa 142Kitabı okudu
Reklam
Meğer bir evet, tüm dünyayı sırtına alıp taşıyabilirmiş. Meğer bir evetin içine dünyanın tüm muhteşemlikleri sığabilirmiş. O gün öğrendiler.
En yakınını kaybeden insanlar o kişiye ait bir parçayı saklayarak ve kalplerinde, taşımakta zorlandıkları bir özlem hissettikleri zaman o parçaya sığınarak teselli bulurlar. Kimi bir kol saati saklar, günler, geceler boyunca hasreti kovalar sayılar. Kimi bir kazak saklar mesela, üzerinden seneler de geçse o kazak hâlâ annesi gibi kokar. Kimi bir kalem saklar, bir kez olsun kullanmaya kıyamadığı o kalemin mürekkebi zamanla kuruyup donar. Kimi bir fincan saklar; ıhlamur, kahve ya da rezene... Fincanı hangisiyle doldurduğu fark etmez. Her seferinde eski zamanların lezzetini arar. Kaybedilen kişi geri gelir mi? Gelmez. Bu zamana kadar hiç gelmedi. Fakat o kıymetli parça, yalnızlığın can acıtan yanlarını biraz olsun yontar.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İnsan çaresizliği en çok, kalbinin istediği şeye imkânları yetersiz geldiğinde hisseder.
"O olmasa bu oda: Bir halı, bir yatak ve bir dolap..." dedi kendi kendine. "O varken bu oda bir İrem bağı... Bir deniz, bir dağ, yeşil bir göl manzarası..."
Reklam
Reklam
Reklam