Zübük, 1961 yılında Aziz Nesinin yazdığı 1980 yılında sinemaya uyarlanan toplum eleştirisini çok güzel şekilde işlemiş güncelliğini hala
koruyan bir başyapıttır desek abartmış olmayız. TDK sözlüklerinde kayıtlı olmayan "Zübük" kelimesi Aziz Nesin'in kullandığına göre "Kendi çıkarları için her yolu mübah sayan, namussuz,
Sevdiğinin gözlerinin içine, "seni seviyorum, sen benim ışığımsın, ellerimi sakın bırakma" bakışıyla bakan bir adam düşünün mesela.
O bakışı tam olarak hangi sözcüklerle anlatabilirsiniz?
Alın işte yukarda yazdım. Bir daha okuyun. Okuduklarınız milyonla çarpılsa bile o bakıştaki teslimiyetin ve masumiyetin yanına yaklaşamaz.
Ya da, "merak etme hepsinin üstesinden geliriz" saç okşaması; "Ayının teki de olsam seni çok seviyorum" yüz dökülmesi; "İyi ama bu kadarı da fazla, sen de laflarına biraz dikkat et" kaş çatışı; "Farkındayım, pişmanım ve çok üzülüyorum" ses titremesi...
Bunların hangisini hangi söz eksiksiz anlatabilir?
İletişebilmek adına kelimeleri icat eden atalarımıza aşkolsun! Ellerin, gözlerin ve harflerle kirlenmemiş sesin görkemine
bıraksalardı keşke kaderimizi. Belki bir medeniyet geliştiremezdik ama anlatamamanın ezikliğiyle kendimizi parçalayıp ruhsal buhranlar da yaşamazdık...
Pek çok distopik romana ev sahipliği yapmış bir atmosferdeyiz. Dünya yok olmanın eşiğinde. Her yer çölleşmiş ardı arkası kesilmeyen afetler ve kıtlık dünyadaki tüm şehirleri yok etmiş. Artık güneş ışınları neredeyse öldürücü, solunan hava zararlı, kum fırtınaları içinde kalanları öldürüyor. Hayatta kalmayı başaranlar çok zor şartlarda devam
Gözyaşı Mührü. Mükemmel bir keşifle sizlerleyim. Yine çok güzel bir fantastik kitap bulduğum için çok mutluyum. Ve bu kitabın yazarı bir Türk. Bunun mutluluğunu cidden anlatamam. Olay örgüsü ince ince işlenmiş, maceralarımız asla bitmiyor. 430 sayfayı soluksuz okudum desem yeridir.
Hikayemiz bir dağın derinliklerinde bulunan Yeraltı Şehri’nde
Herkese okutmak istediğim bir kitap. Okuyup özümsetmek istediğim. Aile dinamiklerinin şu anki olduğumuz kişiye ve duygusal ilişkilerimize nasıl yansıdığını ayrıntılı bir şekilde açıklayan, içerisindeki gerçek danışan hikayeleri ile kendimizden parçalar bulduğumuz okurken kendine şefkat besleme isteği uyandıran kitap.
Çok etkilendim, çok sevdim.
Bazen bilmemek daha iyiydi sanırım diyorsun, ama olsun yazarın da söylediği gibi; işte ışık böyle bir şeydir. Sadece görmek istediğimiz şeyleri değil her şeyi aydınlatır.
Okuyun,okutun.
Doğum ve ölüm kapıları arasında yaşanan bir hayatı vardır herkesin .Güzellikler olsa da bazı hayatlar çok zordur Solmaz Şahin hanımefendinin kaleminden çıkan #onunadıhayat kitabı ile yaşama ,zorluklara, mücadele gücüne olan bakış açım öyle bir değişti ki inanamazsınız .Gerçek bir yaşam hikayesinden esinlenilmesi ayrı bir güzellik .
Yarım kalan ne varsa sol yanına bir sızı bırakır insanın. Yaşayıp pişman olmak yaşayamayıp şikayet etme olasılığı arasında gidip gelir insan. Hani sandalye kapmaca oynarken kulağınızı müziğe verirsiniz müzik birden kesilince boş sandalyeye oturup oyunda kalma mücadeleniz devam eder ya işte hayat, ritmini değiştirdiği bir çok insanla bizleri
#kitapyorumu #seldaileoku
#bitmeyengece
HAYATIMIN EN BERBAT GECELERİNDEN BİRİYDİ. KİTABIN ADI GİBİ BENİM DE GECEM BİTMEDİ.
TEPEDEN TIRNAĞA UYUŞMUŞ DURUMDAYIM.
.
Of ki of. Bu kitap nasıl anlatılır ki, bilemiyorum. Bildiğim tek gerçek var o da kitabın beni fazlasıyla sarsmış olduğu... 25 yıl önce yaşanan ve şimdiki zamanda olan iki tecavüz
Kant der ki, mekân ile zaman alıcı olma halimizin biçimidirler. Oysaki kavram bizim dolaysızlığımızın, bizim kendiliğindenliğimizin veya faalliğimizin biçimidir. Zamanın tarihine Kant'm bu kadar dâhice getirdiği yenilik nedir? Mekân ile zamanın belirlenimlerinin kavramsal belirlenimlere indirgenemeyecekleri bir kez kabul edildi ğinde mekânsal-zamansal belirlenimlerle kavramsal belirlenim leri yine de ve her şeye rağmen birbirlerine tekabül ettirmek ba şarılamazsa bilgi hiçbir zaman mümkün olmayacaktır - işte bu bilginin bir tür mucizesidir. Ve Kant işte buna erişmek amacıyla sistemini yepyeni kavramlarla inşa etmeye girişmektedir. Çok katı, çok sert bir filozoftur o; bir sürü karmakarışık kelime kullanır durur ama bunlar hiçbir zaman etkilemek için kullanılan kelimeler değildirler. Kant lirik değildir. Hayatı üstüne bir şeyler yazmış olan sekreterlerini gidip okuyun: Çok sakin, çok derli toplu bir hayatı vardı... Thomas de Quincey, Kant'ın sektreterlerinin ilettiklerini tercüme etti, biraz da düzenledi, güzelleştirdi - bu Immanuel Kant'ın Son Günleri metnidir. Harikulade bir metindir.
NEMRUT ve KAYIP MEZAR
.
Mimar Sinan Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Oktay Çetin.
Komiser Vedat Demir.
Taner Hoca' nın manevi kızım dediği ve Arkeoloji Bölümünde görevli Sezen Hoca.
Olayların başlangıcı, ilk kurban Taner Hoca. Tıpkı Hz.İbrahim gibi mancınık sistemi kurularak tahta direkler ve bez aracılığıyla aşağıdaki büyük ateşe
Merhabalar
Bugün sizlere kalemini yenice keşfettiğim bana keyif veren bir okuma ile geldim. @monakitap ın @evrimgurler kalemini okuyucularla buluşturduğu eserde yer alan evli iki kadın; Güneş ve Nil karakterleri ile tanış oluyoruz.
Evlilikleri olağan akışında sürüp giderken hayatlarına farklı adamların girmesiyle sahip oldukları her şeyi sorgulamaya başlarlar. Duyguları, gördükleri değer onları çok başka noktaya getirecek kadar güçlüdür. Peki bu iki genç kadın hayatlarına nasıl devam edecek?
Güneş karakterinde eşine olan tutkudan yoksun aşkına üzüldüm, Nil karakterinde ise kocasının bu kadar ilgisiz olması beni sinir etmedi değil.
Kitapta bölümler halinde Güneş ve Nil işleniyor, su gibi akıp gidiyor, sonu ise sürprizli, keyifle okuyun dostlarım
#zaten #monakitap #alıntı
~
"Müzik nasıl ki sadece notalardan oluşmayıp, aynı zamanda notaların zamansal kullanışlarıyla oluşuyorsa biz de tam olarak kendi ritmimizi tutturmuştuk."
~
"Hayat ne kadar da değişken, kocaman bir balona doldurabildiğim hayal kırıklıklarıma artık yer açamıyordum. Şişirirken fark edemediğimden bir anda patlayıverdi işte."
~
"İnsan her yaşta değişiyor kendiyle bazen yeniden tanışıyor. Doğru bildiğim, eminim dediğim birçok şey yıllar içinde farklılaşabiliyor."
~
"Sevgi ve mutluluk birbirinin aynaları gibiydi. Sevginin olmadığı bir yerde mutluluk deneyimlenebilir miydi?"
~
Kübra Kabakcı #birkelimelikitapokuyoruz etkinliğine bu eserle dahil olmak mutluluk
Net olarak hatırladığınız bir şey, görebildiğiniz bir şey, hissettiğiniz, hatta belki kokusunu duyduğunuz, sanki gerçekten ordaymışsınız gibi. Her şeyin ötesinde, siz aslında gerçekten ordaydınız değil mi? Başka türlü nasıl hatırlardınız? Fakat işte bomba: Orada değildiniz. Şu anda vücudunuzda bulunan tek bir atom bile, bu olay olduğunda orada değildi... Madde bir yerden bir yere akar ve anlık olarak sizi oluşturmak için bir araya gelir. Bu yüzden, ne olursanız olun, artık yapıldığınız madde değilsiniz. Eğer bu ensenizdeki kılları dimdik yapmıyorsa, yapana kadar tekrar tekrar okuyun, çünkü bu çok önemli.
Bahtiyar’ı Kim Ağlattı? kitabının yorumu ile geldim
Nisan ayının bir diğer kitabı ile sizlerleyim. 2023 yılı basımlı 127 sayfadan oluşan öykü kitabı.
ওKitabımız dört hikayeden oluşuyor bunlar; Affet Beni, Bahtiyar'ı Kim Ağlattı?, Çakı Gibi!, Mecbur. Mecbur ve Bahtiyar'ı Kim Ağlattı? hikayeleri beni
Kelimelerin büyülü dünyasında bir yolculuğa çıkmak ister misiniz ?
"Gidenler hatırlamaz, kalanlar unutmaz asla. Bazen sebepsiz, bazen anlamsız gidişler. Geride kalanlara dair hatırlanan tek şey hatıralardır aslında. Geriye hatıralar kalır, yaşanmışlıklar ve yaşanmamış olanlar."
Bizi Hatırla'da uzun ve kısa şiirlerin yanısıra