Felsefi kesitlerden oluşan, oldukça görkemli metaforlarla süslenmiş bir kitap. "Çocuk-Dusuncenin Derinliği" kitabının devamı! Kesinlikle tavsiye ediyorum. Mutlaka okuyunuz.
Stephan King / Azrail Koşuyor
“Yarın öğlen av başlıyor. Bu yüzü unutmayın!”
Yıl 2025. Amerika’da kâbus gibi bir düzen hâkimdi. Ülkeyi yönetenler büyük bir sınıf farkı yaratmışlardı. Halkın çoğu yoksuldu. Televizyon programları insanların para için hayatları üzerine bahse girdiği bir platform haline gelmişti.
Ben Richards da o çaresiz adamlardan biriydi. İşsizdi, parasızdı ve ümitsizdi. Hasta kızının tedavi olması gerekiyordu. Ben’in yapabileceği tek bir şey vardı: Koşucu programına katılmak ve bir milyon dolar kazanmak. Yarışmanın amacı onu öldürmekle görevli Avcılar’dan kaçmak ve otuz gün boyunca hayatta kalmaktı, hem de gezendeki hemen herkes onu seyrederken ve ele vermeye çalışırken…
Acaba şimdiye dek kimsenin sekiz günden daha fazla hayatta kalamadığı yarışmayı Ben Richards kazanabilecek mi?
Acımasız sistemi yenebilecek mi? Sonucu ne olursa olsun, Ben bu ölüm kalım oyununda sonuna dek gitmeye hazırdı.
Azrail Koşuyor, film izliyormuş hissi veren akıcı ve sürükleyici anlatımı ile sınıfsal ayrımlara, sosyal farklılıklara, dünyanın en zengin insanlarının bireyselliğine, acımasızlığına, dünyanın adaletsizliğine ve bir yandan da düzene yönelik ince vurguları ile içinde bulunduğumuz sistemi durup bir düşünmemizi sağlıyor.
1987 yapımı "The Running Man" isimli bir uyarlaması da mevcut izlemeden önce okuyunuz efendim.
Ekonomist Profesör Paul Samuelson demiş ki; "Bir ülkede fakirlerin bebeklerinin içeceği sütü, zenginlerin köpekleri içiyorsa o ülkede kapitalizm hakimdir."
Arka planda radyoda çalan “Gün ışığında yola koyuldum. Elimde kandil gözümde mendil. Vefa arıyorum dost arıyorum. Şefkat arıyorum aşk arıyorum..” şeklinde sözlere sahip Ferdi Özbeğen şarkısı eşliğinde yazıyorum bu incelemeyi sizlere..
Şiir; insanın duygu ve düşüncelerini en iyi anlatabileceği avaz avaz susup, sessiz film şeklinde konuşabileceği, içini dizelere döküp yüreğinin buğusuna hohh deyip “umut” yazabileceği protest bir ifade aracıdır..
Şiir duygudur.. Şiir yaşanmışlıkları anlatır.. Yaşanılamayanlara hayıflanırsın şiirle.. Kah sitem edersin hayata şiir vasıtasıyla, kah sevincini paylaşırsın tüm dünyayla..
Şiir okuyun, elinizden geliyorsa şiir yazın, en önemlisi de anlamaya çalışın şiirlerin neden yazıldığını..
Okuyunuz efendim..!
5 duyu organını anlatmayı ve çağdaş insanın bu duyuların kullanımını yitirdiğini göstermeyi düşündüğü bir kitap yazmaya başlayan Calvino ömrü elvermediği için kitabın ancak koku alma, tat alma ve işitme bölümleri tamamlayabilmiştir..
Kitap alegoriler içeren 3 adet öyküden oluşmaktadır.. Benim favorim işitme duyusunun anlatıldığı “kulak kesilmiş bir kral” isimli öykü..
Okuyunuz efendim..!
Ontolojik açıdan değerlendirecek olursak gerçekten meditatif bir etkisi var şiirin bende.. Şiir hakikaten ruhumu dinlendiriyor..
Cahit Sıtkı’nın yaşanmışlıklarından mütevellit içinde bulunduğu haletiruhiyeyi okurlara aktardığı realizmin dibine vuran dizeler..
Ben hala şiir okuyanlardanım..
Benim gibi şiir sever dostlarıma tavsiyemdir..
Okuyunuz efendim..!
H. G. Wells tarafından kaleme alınan; 1895 yılında ilk basımı yapılan, iki defa filmi çekilen, zamanın göreliliği kuramını 1905 yılında Einstein’in öne sürdüğünü düşünecek olursak ondan 10 yıl önce bu kavramı zaman makinası ile zamanda yolculuk örneği üzerinden işleyen, kurgusu ile kendine hayran bırakan fantastik bir bilimkurgu romanı..
Hala okumamış olan, edebiyatta bilimkurgu severlere kesinlikle bu fantastik kitabı okumalarını öneriyorum..
Okuyunuz efendim..!
