"...ama içten içe yaralanmış­tım."
Çocukluğumun ilk yıllarından net bir şekilde hatırladığım sadece bir sahne var, belki sen de ha­tırlarsın. Bir gece hiç susmadan 'su istiyorum' diye ağlıyordum, susadığımdan değildir ya büyük ih­timalle biraz sinir bozucu olmak ve biraz da ken­dimce eğlenmek içindi. Çok sert birkaç tehdidin işe yaramaması üzerine beni yatağımdan almış, avluya bakan balkona taşımış ve kapıyı kilitleyip bir süre pijamalarımla orada yalnız bırakmıştın. Bunu yapa­rak hata ettiğini söylemeye çalışmıyorum, huzurlu bir gece için belki de tek çözüm buydu ama beni yetiştirme tarzının ve üzerimdeki etkinin nasıl bir özelliğe sahip olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Bu olay sonrasında bir süre için gerçekten de uyumlu bir çocuk oldum sayılır ama içten içe yaralanmış­tım. Yapım gereği, su istemek gibi basit bir harekete kapı dışarı edilecek kadar kor­kunç bir şekilde karşılık verilmesini birbiriyle bir türlü bağdaştıramadım. Yıllar sonra bu dev ada­mın, babamın, yani mutlak otoritenin her an odama öylece girip adeta sebepsiz yere beni yatağımdan alarak balkona çıkaracağını, onun için ne kadar da önemsiz göründüğümü düşünerek acı çektim.
(3 yaş 3 aylık bir kız çocuğu, ilk deniz yolculuğunu yapı­yor. Yolculuğun sonunda gemiyi terk etmek istemiyor ve acı acı ağlamaya başlıyor. Yolculuğun kısa sürdüğünü düşünüyor. Ertesi sabah şunu anlatıyor: "Dün gece denizde yolculuk yap­tım." S.54) Rüyanın uya­rıcı arzusu şöyle: "𝐷𝑒𝑛𝑖𝑧𝑑𝑒 𝑦𝑜𝑙𝑐𝑢𝑙𝑢𝑘 𝑦𝑎𝑝𝑚𝑎𝑘 𝑖𝑠𝑡𝑒𝑟𝑑𝑖𝑚." Rüyanın içeriği ise şöyle: "𝐷𝑒𝑛𝑖𝑧𝑑𝑒 𝑦𝑜𝑙𝑐𝑢𝑙𝑢𝑘 𝑦𝑎𝑝𝚤𝑦𝑜𝑟𝑢𝑚." Demek ki görülen rüya ile gizli rüya düşünceleri arasındaki bu farklılığın, gizli rüya düşüncesinin bu çarpıtmanın -bu yaşanmış olay olarak düşüncenin değişimi- basit sayılabilecek çocuk rüyalarına kadar dayandığı anlaşılıyor. 𝐑𝐮̈𝐲𝐚𝐧𝛊𝐧 𝐲𝐨𝐫𝐮𝐦𝐥𝐚𝐧𝐦𝐚𝐬𝛊𝐧𝐝𝐚 𝐨̈𝐧𝐜𝐞𝐥𝐢𝐤𝐥𝐞 𝐛𝐮 𝐤𝐮̈𝐜̧𝐮̈𝐤 𝐝𝐞𝐠̆𝐢𝐬̧𝐢𝐦𝐢𝐧𝐢 𝐬𝐨𝐲𝐮𝐭𝐥𝐚𝐦𝐚𝐤 𝐠𝐞𝐫𝐞𝐤𝐢𝐫.
Sayfa 57 - CEM YAYINEVİ 3. Basım: Ağustos 2016 çevr. A. Can İdemenKitabı okudu
Reklam
"...yüreğinin derinliklerinde, beklediği bir olay vardı. Okyanusun ortasında kalmış ve kendisini yalnız hisseden gemiciler gibi, ufkun karanlığında uzaklardaki beyaz bir yelkenliyi araştırıyor, gözlerini umutsuz ve üzgün bir biçimde dolaştırıyordu. Bu rastlantının ne olabileceğini, beklediğini kendisine kadar itecek rüzgârı, kendisini hangi kıyıya götüreceğini, bunun basit bir kayık mı yoksa üç katlı bir gemi mi olduğunu, lambalarına kadar kaygıyla mı yoksa mutlulukla mı dolu olduğunu bilmiyordu. Ama her sabah uyandığında, beklediği şeyin o gün geleceğini umuyordu."
-"Doğa o kadar zalim ki. Bir karınca daha eksilmiş. Doğa için olay bu kadar basit."
çok iyi olay
Gelenbevî İsmail Efendi'nin sahasında ne büyük bir otorite olduğunu gösteren ilgi çekici örneklerden biri de şöyledir: o devirde Bâbıâli'ye bir mühendis gelir. yanında logaritma ile bir de risâle getirir ve çözülmesini ister. ayrıca, "bakalım, aranızda bunu anlayacak kimse var mı?" diye alay etmekten de kendini alamaz. Fransız mühendis Gelenbevî'nin evine gönderilir. hocaefendi'nin basit ve perişan kıyafetini, evin dağınıklığını gören mühendis daha da küstahlaşarak, "filan vakte kadar cevabını isterim." der ve hiçbir iltifatta bulunmadan evden ayrılır. Sicill-i Osmânî'nin rivayetine göre, Gelenbevî İsmail Efendi bir gecede logaritma risalesini hazırlar ve Fransız mühendise takdim eder. böyle bir manzarayla karşılaşan mühendis son derece şaşırır. zekâsına hayran kaldığı hocaefendinin resmini yapmak ister. bu maksatla Bâbıâli'de reis Râşid Efendi'nin odasına getirilir. sırtındaki eski kürk çıkarılarak, o zamanlar devlet adamlarının kullandığı samur kürk giydirilir. bu sırada Gelenbevî'nin, "Elhamdulillah, kendimi samur kürk içinde gördüm." dediği rivayet edilir. Fransız mühendis bu sırada o kadar heyecanlanır ki, Bâbıâli'de reis efendiye, "bu adam Avrupa'da olsaydı, ağırlığınca altın ederdi!" demekten kendini alamaz.
Sayfa 18 - timaş yayınlarıKitabı yarım bıraktı
"Esrarengiz bir ruhun peşinden koşmayı, bir çehreyi yorumlamayı ve kendimi derinine inmeye cesaret edemediğim önsezilerle çevrelenmiş hissetmeyi niçin sürdürüyorum?" diye düşündüm. "Rüya görüyordum ben, olay bu kadar basit. Ben kararsız bir delikanlıyım ve bu da, gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması zaman alan evliliklerden biri. __
Sayfa 415Kitabı okudu
Reklam
O zaman neden maymunlar insan olmuyor :(
Tekrar edeyim, insanlar maymundan gelmemiştir. Maymunlarla ortak bir atamız var. Olay şu ki, ortak Ata insandan çok bir maymuna benziyor olmalıydı ve eğer biz onunla şöyle 25 milyon yıl önce tanışabilseydik büyük ihtimalle ona maymun derdik. Fakat her ne kadar insanlar görünüşüne bakıp maymun ismini takacağımız bir atadan evrildilerse de, hiçbir hayvan bir anda yeni bir tür doğuruvermiyor, yani en azından, bir insanın maymundan ya da hatta bir şempanzeden farklı olduğu derecede kendisinden farklı bir yavru doğurmuyor. Evrim böyle bir şey değil. Aslına bakılırsa Evrim kademeli bir süreç olmakla kalmıyor, eğer bir şeyleri açıklayacaksa kademeli olmak zorunda. Tek bir nesilde görülen büyük sıçramalar (yani bir maymunun insan doğurması gibi) neredeyse ilahi yaratılış kadar imkansız ve tam da aynı sebeplerden bu fikir kabul görmüyor: istatistiki olarak olasılıksız. Evrim karşıtlarının kendilerini birazcık zahmete sokup karşı çıktıkları şeyin en basit temel ilkelerini öğrenmeleri ne kadar da güzel olurdu.
Sayfa 144Kitabı okudu
"Hayli basit, fakat insanın dar görüşlülük problemini hatırlatması bakımından o denli çarpıcı bir hikâye. Koca bir gerçeği bu kadar iyi anlatan başka bir öyküye rastlamadım." İşte Lao Tzu’nun o meşhur, atı kaybolan yaşlı adam ve köylülerin hikâyesi. Atı Kaybolan Yaşlı Adam ve Köylüler.. Köyün birinde yaşlı bir adam yaşarmış. Çok
Sayfa 301
Biraz uzun ama şu harika metni okuyunuz lütfen..
-Gusev sanki kendi içinde derin düşüncelere dalmış gibi, dalgın dalgın konuşuyordu. - Bu konuda epey düşünmüşlüğüm vardır, Mstislav Sergeyeviç. Savaş meydanında tüfeğinle yere yapışmış yatıyorsundur, hava tıpkı şu anda olduğu gibi zifiri karanlık... ve üzerine şakır şakır yağmur yağıyor... O anda ne düşünmeye çalışırsan çalış, dönüp dolaşıp ölüme
Sayfa 201Kitabı okudu
çerçeveletip asmalık ama çok uzun :))
Akıl ile zeka arasındaki fark nedir? Akıl aslında bir kabiliyettir, zeka da öyle. İkisi arasındaki en önemli fark, bir başkasından akıl alabilirsiniz ama zekayı asla. O, her insanın kendisine mahsustur. Bir hastalık söz konusu olmadığı sürece şüphesiz herkesin aklı vardır. Akıllı olmak, kendi davranışlarını bilmek, kontrol edebilmek, doğru ve
Sayfa 38 - AykırıKitabı okudu
558 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.