"...ama içten içe yaralanmış­tım."
Çocukluğumun ilk yıllarından net bir şekilde hatırladığım sadece bir sahne var, belki sen de ha­tırlarsın. Bir gece hiç susmadan 'su istiyorum' diye ağlıyordum, susadığımdan değildir ya büyük ih­timalle biraz sinir bozucu olmak ve biraz da ken­dimce eğlenmek içindi. Çok sert birkaç tehdidin işe yaramaması üzerine beni yatağımdan almış, avluya bakan balkona taşımış ve kapıyı kilitleyip bir süre pijamalarımla orada yalnız bırakmıştın. Bunu yapa­rak hata ettiğini söylemeye çalışmıyorum, huzurlu bir gece için belki de tek çözüm buydu ama beni yetiştirme tarzının ve üzerimdeki etkinin nasıl bir özelliğe sahip olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Bu olay sonrasında bir süre için gerçekten de uyumlu bir çocuk oldum sayılır ama içten içe yaralanmış­tım. Yapım gereği, su istemek gibi basit bir harekete kapı dışarı edilecek kadar kor­kunç bir şekilde karşılık verilmesini birbiriyle bir türlü bağdaştıramadım. Yıllar sonra bu dev ada­mın, babamın, yani mutlak otoritenin her an odama öylece girip adeta sebepsiz yere beni yatağımdan alarak balkona çıkaracağını, onun için ne kadar da önemsiz göründüğümü düşünerek acı çektim.
O zaman neden maymunlar insan olmuyor :(
Tekrar edeyim, insanlar maymundan gelmemiştir. Maymunlarla ortak bir atamız var. Olay şu ki, ortak Ata insandan çok bir maymuna benziyor olmalıydı ve eğer biz onunla şöyle 25 milyon yıl önce tanışabilseydik büyük ihtimalle ona maymun derdik. Fakat her ne kadar insanlar görünüşüne bakıp maymun ismini takacağımız bir atadan evrildilerse de, hiçbir hayvan bir anda yeni bir tür doğuruvermiyor, yani en azından, bir insanın maymundan ya da hatta bir şempanzeden farklı olduğu derecede kendisinden farklı bir yavru doğurmuyor. Evrim böyle bir şey değil. Aslına bakılırsa Evrim kademeli bir süreç olmakla kalmıyor, eğer bir şeyleri açıklayacaksa kademeli olmak zorunda. Tek bir nesilde görülen büyük sıçramalar (yani bir maymunun insan doğurması gibi) neredeyse ilahi yaratılış kadar imkansız ve tam da aynı sebeplerden bu fikir kabul görmüyor: istatistiki olarak olasılıksız. Evrim karşıtlarının kendilerini birazcık zahmete sokup karşı çıktıkları şeyin en basit temel ilkelerini öğrenmeleri ne kadar da güzel olurdu.
Sayfa 144Kitabı okudu
Reklam
"...yüreğinin derinliklerinde, beklediği bir olay vardı. Okyanusun ortasında kalmış ve kendisini yalnız hisseden gemiciler gibi, ufkun karanlığında uzaklardaki beyaz bir yelkenliyi araştırıyor, gözlerini umutsuz ve üzgün bir biçimde dolaştırıyordu. Bu rastlantının ne olabileceğini, beklediğini kendisine kadar itecek rüzgârı, kendisini hangi kıyıya götüreceğini, bunun basit bir kayık mı yoksa üç katlı bir gemi mi olduğunu, lambalarına kadar kaygıyla mı yoksa mutlulukla mı dolu olduğunu bilmiyordu. Ama her sabah uyandığında, beklediği şeyin o gün geleceğini umuyordu."
"Esrarengiz bir ruhun peşinden koşmayı, bir çehreyi yorumlamayı ve kendimi derinine inmeye cesaret edemediğim önsezilerle çevrelenmiş hissetmeyi niçin sürdürüyorum?" diye düşündüm. "Rüya görüyordum ben, olay bu kadar basit. Ben kararsız bir delikanlıyım ve bu da, gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması zaman alan evliliklerden biri. __
Sayfa 415Kitabı okudu
Biraz uzun ama şu harika metni okuyunuz lütfen..
-Gusev sanki kendi içinde derin düşüncelere dalmış gibi, dalgın dalgın konuşuyordu. - Bu konuda epey düşünmüşlüğüm vardır, Mstislav Sergeyeviç. Savaş meydanında tüfeğinle yere yapışmış yatıyorsundur, hava tıpkı şu anda olduğu gibi zifiri karanlık... ve üzerine şakır şakır yağmur yağıyor... O anda ne düşünmeye çalışırsan çalış, dönüp dolaşıp ölüme
Sayfa 201Kitabı okudu
çerçeveletip asmalık ama çok uzun :))
Akıl ile zeka arasındaki fark nedir? Akıl aslında bir kabiliyettir, zeka da öyle. İkisi arasındaki en önemli fark, bir başkasından akıl alabilirsiniz ama zekayı asla. O, her insanın kendisine mahsustur. Bir hastalık söz konusu olmadığı sürece şüphesiz herkesin aklı vardır. Akıllı olmak, kendi davranışlarını bilmek, kontrol edebilmek, doğru ve
Sayfa 38 - AykırıKitabı okudu
Reklam
563 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.