İnsan yaşlandıkça duyguları da değişir. Nasıl ki bir zamanlar deli gibi âşık olduğun bir kadın gün gelir seni heyecanlandırmazsa, hatta onu gördüğünde arkanı dönüp kaçmak için fırsat kollarsan, zamanla doğduğun kent de senin için yabancılaşır, bir anlam ifade etmez olur. Orada yaşadığın en tatlı anılar, bir sürü ıvır zıvır günlük olayın kalabalığı altında ezilir, yok olur.
Sayfa 289 - Yapı Kredi Yayınları
"+ mesele neymiş biliyor musun? - neymiş? + mesele, en mutlu olduğun o gün, en güzel hayaller kurduğun o gün ölmekmiş mesele. neymiş mesele? - neymiş dayı? + mesele ölmek değil, mesele dost bildiğin, en güvendiğin adamın eliyle ölmekmiş mesele." İşte öyle dedi o çocuk bana .
Reklam
"Beni her gün yeniden şaşırtan kız, içimde bir ışık gördüğünü söyledin ya... aşk olsun sana. Tarif ettiğin ettiğin hayali çok sevdim ben. Her gün bir kere hatırlar mısın beni? Her hatırladığında bir kere gülümser misin kimseye belli etmeden? Ya da gözlerin dolar mi bazen aklına gelirsem? Çaresiz miydi diye düşünürsün, o yolun yolcusu muydu, yavaş yavaş unutur musun yoksa beni? Bana hayal kurmayı öğrettin ya sen, bir insan diğerine daha ne kadar yakından dokunabilir ki. Hoşçakal güzel kalplim... güneş yüzlüm... kızgın karetecim... olduğun gibi kal. Gözyaşı dökme arkamdan. Sadece bir Akgün geçti hayatımdan de, sonra da bir sabah güneşiyle unut gitsin beni. Hoş kal... Hoşçakal..." -Akgün Gökalp Taşkın
Bir yerde çatlak varsa büyür küçüğüm. Her sandal bir gün mutlaka su alır. Önemli olan o sırada nerede olduğun.
Bir iç dökme seansı.
Neden böylesin, diye çok kızıyorum kendime. Her gününü aynı kandırmacayla geçiriyorsun. Her gece yatağına girdiğinde yarına erteliyorsun yapacak olduklarını. Ama her günün yeni sabahına açtığında gözlerini için yine o bulantıyla geçiriyor, kalkmak istemiyorsun o yataktan. Boğulurcasına bir nefes alarak her gün aynı sesleri, aynı tavanı ve aynı hayal kırıklığını boca ediyorsun yatıyor olduğun yerden. Bilirim mutluluk emek ister, çaba ister, sabır ister. Ama acılar öyle midir ki? Bir saniye almaz yüreğimi boğmaya, aklımı bulandırmaya, hatta öyle bir tokatlar ki beni ölümü bile sık sık düşünür olurum. Oysa ben ne çok yaşamak istiyorum. Lakin bu yaşamaya arzu ettiğim şeyleri yaşarken bile mutlu olamama korkusu var. Bu kısır döngümdeki arızam ne zaman düzelir tahmini?
Mustafa Kemal Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi
Ey Türk Gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Reklam
Gençliğe Hitabe
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Mustafa Kemal Atatürk
Mustafa Kemal Atatürk
Yıldızlı Alıntı
İbni Mes'ûd (r)'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s) şöyle buyurdu: "İsrailoğulları arasında dinden sapma, ilk defa şöyle başladı: Bir adam başka biri ile karşılaşır ve: Bana baksana! Allah'dan kork ve yapmakta olduğun şeyden vazgeç. Çünkü bu sana helâl değildir, derdi. Ertesi gün, o adamla aynı işi yaparken tekrar karşılaşır ve kendisini yaptığı kötü işten uzaklaştırmadığı gibi, onunla yiyip içmekten ve birlikte olmaktan da çekinmezdi. Onlar böyle yapınca Allah da kalblerini birbirine benzetti. Sonra Resûl-i Ekrem şu âyeti okudu: "İsrailoğullarından kafir olanlar Dâvud'un ve Meryem oğlu İsa'nın diliyle lânetlendi. Bu, onların isyan etmeleri ve aşırı gitmelerinden ötürüydü. Birbirlerinin yaptıkları fenalıklara engel olmuyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi! Onlardan çoğunun inkâr edenleri dost edindiklerini görürsün. Kendileri için önceden ahirete gönderdikleri şeyler ne kötüdür! Allah onlara gazab etmiştir, onlar azab içinde ebedi kalıcıdırlar. Eğer Allah'a Peygamber'e ve ona indirilen Kur'an'a inanmış olsalardı, onları dost edinmezlerdi, fakat onların çoğu yoldan çıkmış, fasık kimselerdir" (Maide sûresi (5), 78-81). Hz. Peygamber bu âyetleri okuduktan sonra şöyle buyurdu: "Hayır, Allah'a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder, kötülükten alıkorsunuz, zalimin elinden tutup zulmüne engel olur, onu hakka boyun eğdirir ve hakkın sınırları içinde tutarsınız; ya da Allah kalplerinizi birbirine benzetir, sonra da İsrailoğullarına lânet ettiği gibi size de lânet eder."
Sayfa 118 - Ebû Dâvûd, Melahim 17; Tirmizi, Tefsîru süre (5), 6, 7Kitabı okuyor
NUTUK Gençliğe Hitabe - 19 Mayıs'ın Şerefine! Saygıyla Anıyoruz.
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
İzindeyim Atam…
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.