Ama beni en çok perişan eden ve acıya boğan şey onun son anları oldu. Nedense katılaşmış diliyle uzun uzun bir şeyler rica etti ama ben söylediklerinden hiçbir şey anlamadım. Kalbim acıdan ağırlaştı ! Bir saat boyunca huzursuzluk çekti , hep bir şeyler istedi , soğumuş elleriyle birtakım işaretler yapmaya çalıştı ve sonra yine acıklı, hırıltılı, boğuk bir sesle bir şeyler rica etmeye başladı (...) Sonunda ne istediğini anladım . Perdeyi açıp pancurlari açmamı istiyordu. Herhalde , son bir kez gün ışığını , Tanrı'nın ışığını , güneşi seyretmek istiyordu. Perdeyi açtım ama başlayan gün hüzünlü ve kederliydi , ölen adamın sönmekte olan zavallı hayatı gibi. Güneş yoktu. Bulutlar göğü dumandan bir perdeyle örtmüştü ; yağmurlu , kapalı, kederli bir hava vardı. İnce bir yağmur süzülüyordu camlardan ve onları soğuk , kirli su akıntılarıyla siliyordu ; donuk ve karanlıktı hava. Odaya solgun günün ışınları hafif hafif geliyordu ve ikonanın önünde yanan lambanın titrek ışığından pek de fazla değildi. Ölen adam hüzünlü hüzünlü baktı bana ve başını salladı . Bir dakika sonra ölmüştü.
220 syf.
·
Not rated
Arkadaşlık , dostluk ... Günümüzde anlamını yitiren , sadece lafta kalan kavramlar. Ben şanslıyım ,gerçekten dostum diyebileceğim insanlar var etrafımda. Öyle güzel insanlar ki bunlar " Hadi gel bi kahve içelim. " dediğimde , elinde bir kitapla gelen ; " Sende Ayfer Tunç'un bütün kitapları var nerdeyse hadi bu da benden olsun.
Mağara Arkadaşları
Mağara ArkadaşlarıAyfer Tunç · Can Yayınları · 2022858 okunma
Reklam
309 syf.
·
Not rated
·
Read in 10 days
Casus
Bazı insanlara hiçbir zaman güvenilmeyeceğini bir kez daha farkettiğim kitap oldu. Gerçi belki biz de Bazı insanlara göre 'Bazı insanlar'ızdır. Bilemeyiz. Yine ve yine hep olduğu gibi kadının kahredildiği bir kitaptı. O dönemin kitaplarında neden hep kadın üzgün, mutsuz! Bıktım yani artık gerçekten. Kadınlar geçmişten bu yana hep
Casus
CasusJoseph Conrad · İş Bankası Kültür Yayınları · 20091,518 okunma
Neyse Günaydın
Fahişelerin, sokak çocuklarının, Kürtçe günaydın diyen serçelerin, güvercinlerin, erken yaşta kocasından ayrılıp beş erkek çocuğunu tek başına büyüten bilmem hangi teyze'nin, ve en az onun kadar bahtsız annemin, kocası ilgisiz kadınların, karısı ilgisiz adamların, hiç yoktan ruhunu ısıtmaya çalışan şarapçıların, Kobané' de, Şengal'de tecavüze uğrayan kadınların, savaşın oyun olduğuna inandırılan çocukların, her gün açlıktan ölen otuz altı bin çocuğun, bugün muhtemelen bir haftalık harçlığını sevgilisine harcayan aptalların, ve o aptalların olası bir ömürlük kazancıyla gemicikler alan politikacıların, bunlarla pek ilgisi olmayan aborjinlerin, ertesi güne karnını doyurmak için kuşluk vaktinde işe gidecek maaşlı kölelerin, kış uykusundaki boz ayıların, cümlemize tükürürcesine asfalt çatlaklarında filizlenen kısa bitkilerin, ne saçmalıyor bu adam diye düşünmek istemeyenlerin, biraz kafa yorup aman canım sen de diyenlerin, aşkı hiç bilmemiş olanların, bildiği halde aptalı oyunların, ömrünü kavgadan eksik edenlerin ve kavgaya canla başla ömür katanların buluştuğu bu yaşam atmosferinde, aslında çok da önemi olmayan bu yazıyı niye yazdığımı bilmiyorum.... Neyse boşverin...
“Uyku, ölüme o kadar yakındı ki, ”
"bütün yaşamı boyunca hicbir şeye karar vermeden ölen bir adam.
Reklam
adam. :D
O erkek, ölen sevgilisine bir çukur kazıp o çukuru gözyaşlarıyla suladı, yüreğini de o çukura gömdü.
"Bir okyanusta susuzluktan ölen bir adam gibiydim."
Sayfa 62 - Maviçatı yayınlarıKitabı okudu
Ölüyormuş gibi hissediyorum ve kendisini yoran bir orjiden sarhoş çıkan bir adam gibi, bileklerini kestikten sonra parfümlü bir küvete giren ve gülerek ölen o epikuroscu gibi, can çekişmeme gaddarca gülüyorum.
Bütün dünya böyleydi. Ya av oluyordun ya avcı. Ya kedi ya tavşan. Ya ölen ya öldüren.
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.