Hz. Peygamber devri. Ebů Talha henüz Müslüman olmamış idi. Ümmü Süleym(Rumeysa)'e evlenme teklifinde bulundu. Ümmü Süleym ona şu cevabı verdi: -Doğrusu ben de sana hevesliyim. Senin gibisi kaçırıl-maz. Lakin sen kâfir bir adamsın, bense Müslüman bir kadınım, seninle evlenmem doğru olmaz. Bunun üzerine aralarında şöyle bir konuşma cereyan etti. Ebu Talha: Sana ne oldu: Rumeysa? Ne olmuş bana? Sarı ve kırmızıdan ne haber? - Ben altın ve gümüş aramıyorum. Sen bir adamsın ki işitmeyen, görmeyen, sana hiç faydası dokunmayan şeylere tapıyorsun. Falanların siyah kölesinin dağdan sürükleyip getirdiği yerden biten bir odun parçasına tapmaktan hiç sıkılmıyor musun? Eğer sen Müslüman olursan, işte o benim mehrim olsun, evlenelim, başka bir şey talep etmeyeceğim! Bana Müslümanlığı kim telkin eder Rumeysa? Resûlullah (s.a.) telkin eder, ona git. Ebû Talha Hz. Peygamber'in bulunduğu yere doğru İlerlemeye başladı. Resûlullah, ashabı ile oturuyorken; "Ebu Talha, İslam'ın aydınlığı iki gözü arasında parlayarak geliyor" buyurdu. Ebû Talha Hz. Peygamber'in huzurunda iman etti ve Rumeysa'nın söylediklerini haber verdi. Hz. Peygamber Rumeysa'nın şartı üzerine nikâh-larını kıydı. Resûlullah Rumeysa için şöyle buyurmuştur: "Gördüm ki cennete girmişim, önümde bir ayak sesi. Bir de baktım ki Rumeysa". (Ebu Nuaym, Hilye, c. IV)
Reklam
Umutsuzluk içindeki kimse bir sey için umutsuzluk çeker. Bir an öyle gibi görünür, ama sadece bir an ve tam o anda gerçek umutsuzluk veya kendi gerçekliği içindeki umutsuzluk açığa çıkar. Kişi bir şey için umutsuzluk içindeyken, aslında kendisi için umutsuzdur ve şimdi kendisinden kurtulmak ister. Düsturu "Ya Sezar olursun ya da bir hiç" olan güç hastası, Sezar olmaz, o vakit bunun için umutsuzluğa düşer. Lakin bunun anlamı başkadır: O tamı tamına Sezar olmadi diye şimdi kendisine katlanamaz. Aslında o, Sezar olmadı diye umutsuzluğa düşmez, Sezar olmadı diye kendisi için umutsuzluğa düşer. Bu, kişinin Sezar olduğunda arzuladığı, ancak başka bir anlam da, tıpkı umutsuzlukta olduğu gibi, her şey olacak olan kendilik şimdi onun için her şeyden daha çekilmezdir. Daha derin bir anlamda, kişi için çekilmez olan şey, Sezar olmuş olmaması değildir, Sezar olmamiş olan bu kendilik ona çekilmez gelmektedir veya doğrusu: onun için çekilmez olan, kendisinden kurtula- mamaktır.
Zaruret
اِنَّ الضَّرُورَاتِ تُب۪يحُ الْمَحْظُورَاتِ kaidesi, yani "Zaruret, haramı helâl derecesine getirir." İşte şu kaide ise, küllî değil. Zaruret eğer haram yoluyla olmamış ise, haramı helâl etmeye sebebiyet verir. Yoksa sû'-i ihtiyarıyla, gayr-ı meşru sebeblerle zaruret olmuş ise, haramı helâl edemez, ruhsatlı ahkâmlara medar olamaz, özür teşkil edemez. Meselâ: Bir adam sû'-i ihtiyarıyla, haram bir tarzda kendini sarhoş etse; tasarrufatı, ulema-i Şeriatça aleyhinde caridir, mazur sayılmaz. Tatlik etse, talakı vaki' olur. Bir cinayet etse, ceza görür. Fakat sû'-i ihtiyarıyla olmazsa, talak vaki' olmaz, ceza da görmez. Hem meselâ, bir içki mübtelası zaruret derecesinde mübtela olsa da, diyemez ki: "Zarurettir, bana helâldir."
Sayfa 596 - Türkiye Diyanet VakfıKitabı okudu
_UYUYORSUN! Rüyadasın. Gece gündüz demeden rüya görüyorsun. Bazen açık bazen de kapalı gözlerle. Hakikat değilsin. Rüya gören bir zihin, hakikati göremez ve hakikati de bir hayale dönüştürür. Gerçekle yüzleşirsen gerçek, hakikate dönüşür; kaçarsan yalanlar içerisinde yaşarsın. Uyan! Uyanık ol. Uyanık olmak hedeftir. Sessizlik içinde düşünerek
_Hayat, sürprizlerle dolu bir kumardır ve hayatın ne olduğunu sadece kumarbazlar bilir. _Eğer cesur değilsen samimi olamazsın, sevemezsin, güvenemezsin, gerçeğin peşine düşemezsin. O yüzden önce cesaret gelir. Ve diğer her şey onu izler. _Risk al. Belirsizlik deme; merak de. Güvencesizlik deme; özgürlük de. Bu güvencesizlik, hayatın
Reklam
Nikah bağı olmadan flört etmek karşı tarafın mahremine ve kendi mahreminin kapılarını da karşıya açmak demektir. Yani sadece yatak odası olmamış ama geriye kalan tüm muhabbetler yapılmış. El ele gezilmiş, şakalar yapılıp muhabbetler edilmiş, yani dışarıdan bakan sanki evliymiş gibi görecek kadar ileri derece de yakınlaşmalar olmuş. Peki bunun sonu düğün ile bitmez de ayrılık gerçekleşirse bunun bir vebali olmaz mı? Gülmesine, ağlamasına, kızmasına, öfkelenmesine, özel hallerine ve sırlarına kadar şahitlik yaptığın kimse başkasıyla evlenecek. Hem kendinin evleneceği kişiye hem de karşı tarafın evleneceği kişiye karşı bir vefasızlık yapılmış olmaz mı? Bu kadar sınırların zorlanması kişideki haya duygularının kaybolmasına vesile olmaz mı? Müslüman genç tüm bunları düşünmeli tefekkür etmeli.
Sayfa 26
_Yaşam, ufacık şeylerden, küçük mutluluklardan oluşuyor. Hiçbir şey büyük ve kutsal değil. O yüzden sözde büyük olan şeylere ilgi duyarsan yaşamı ıskalarsın. Yaşam bir bardak çayı yudumlamak, bir dostla sohbet etmek, sabah yürüyüşe çıkmaktır, ama illa belli bir yere doğru değil, amaçsız, son belirlemeden hareket etmektir. Böylece herhangi bir
Hz. Peygamber devri. Ebû Talha henüz Müslüman olmamış idi. Ümmü Süleym(Rumeysa)'e evlenme teklifinde bulundu. Ümmü Süleym ona şu cevabı verdi: Doğrusu ben de sana hevesliyim. Senin gibisi kaçırılmaz. Lakin sen kâfir bir adamsın, bense Müslüman bir kadınım, seninle evlenmem doğru olmaz. Bunun üzerine aralarında şöyle bir konuşma cereyan etti. Ebu Talha: Sana ne oldu? Rumeysa: Ne olmuş bana? Ebu Talha: Sarı ve kırmızıdan ne haber? Rumeysa: Ben altın ve gümüş aramıyorum. Sen bir adamsın ki işitmeyen, görmeyen, sana hiç faydası dokunmayan şeylere tapıyorsun. Falanların siyah kölesinin dağdan sürükleyip getirdiği yerden biten bir odun parçasına tapmaktan hiç sıkılmıyor musun? Eğer sen Müslüman olursan, işte o benim mehrim olsun, evlenelim, başka bir şey talep etmeyeceğim! Ebu Talha: Bana Müslümanlığı kim telkin eder Rumeysa? Rumeysa: Resûlullah (s.a.) telkin eder, ona git. Ebû Talha Hz. Peygamber'in bulunduğu yere doğru ilerlemeye başladı. Resûlullah, ashabı ile oturuyorken; "Ebu Talha, İslam'ın aydınlığı iki gözü arasında parlayarak geliyor" buyurdu. Ebû Talha Hz. Peygamber'in huzurunda iman etti ve Rumeysa'nın söylediklerini haber verdi. Hz. Peygamber Rumeysa'nın şartı üzerine nikâhlarını kıydı. Resûlullah, Rumeysa için şöyle buyurmuştur: Gördüm ki cennete girmişim, önümde bir ayak sesi. Bir de baktım ki Rumeysa. • Ebu Nuaym, Hilye, c. IV •
Sayfa 103 - dergâh yayınlarıKitabı okudu
Hz. Peygamber devri. Ebû Talha henüz Müslüman olmamış idi. Ümmü Süleym (Rumeysa)’e evlenme teklifinde bulundu. Ümmü Süleym ona şu cevabı verdi: - Doğrusu ben de sana hevesliyim. Senin gibisi kaçırılmaz. Lâkin sen kâfir bir adamsın, bense Müslüman bir kadınım, seninle evlenmem doğru olmaz. Bunun üzerine aralarında şöyle bir konuşma cereyan etti. Ebu Talha: - Sana ne oldu: Rumeysa? - Ne olmuş bana? - Sarı ve kırmızıdan ne haber? -Ben altın ve gümüş aramıyorum. Sen bir adamsın ki işitmeyen, görmeyen, sana hiç faydası dokunmayan şeylere tapıyorsun. Falanların siyah kölesinin dağdan sürükleyip getirdiği yerden biten bir odun parçasına tapmaktan hiç sıkılmıyor musun? Eğer sen Müslüman olursan, işte o benim mehrim olsun, evlenelim, başka bir şey talep etmeyeceğim! - Bana Müslümanlığı kim telkin eder Rumeysa? - Resûlullah (s.a.) telkin eder, ona git. Ebû Talha Hz. Peygamber’in bulunduğu yere doğru ilerlemeye başladı. Resûlullah, ashabı ile oturuyorken; “ Ebû Talha İslam’ın aydınlığı iki gözü arasında parlayarak geliyor ” buyurdu. Ebû Talha Hz. Peygamber’in huzurunda iman etti ve Rumeysa’nın söylediklerini haber verdi. Hz. Peygamber Rumeysa’nın şartı üzerine nikâhlarını kıydı. Resûlullah Rumeysa için şöyle buyurmuştur: “Gördüm ki cennete girmişim, önümde bir ayak sesi. Bir de baktım ki Rumeysa.” ( Ebû Nuaym, Hilye, c. IV)
Sayfa 103Kitabı okudu
122 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.