Terör bir kez daha onlarca canı alırken, Türkiye bir kez daha savruluyor ve onca politik tartışmanın ortasında, yitirdiğimiz insanlarımızın üzerine yeterince düşünemiyoruz. Yitirdiğimiz her insanımızı layıkıyla düşünüp hatırlayabildiğimizde, her gün televizyon ekranlarında onların yüzünü gördüğümüzde, şehirlerimizin meydanlarında bu hakikat sık
Şu dünyada sonum geldi, artık öldüm ben.
Şimdi gagalayıp duracaklar merakla
o küçük çenebaz kargalar, insan denen.
Çıkar bir cesur yürek, gerçeği haykırır:
Bil ki burada acımasız kötülüğün
yok ettiği büyük bir ruh yatmaktadır.
Geldi taze ve hoş günlerinden gençliğin,
bu kötü vakte kılıçlarla, ezgilerle.
Dilinde kalbinde gelen özgürlük sözü.
Yaralıydı ama gizledi maharetle.
En sonunda o yara ona diz çöktürdü,
uzatıp yatırdı gördüğünüz mezara,
koca bir “Başarısız”damgası, alnında.
Onu kaybedemem... Ne saçmalıyor bu kız? Bir karışıklık olmalı. Gidemez... Gökçe, gidemezsin!
Ağlamaya başladı. Öyle ki nefes bile alamadı.
Sadece ağladı ve kendini acının kollarına bıraktı. Bu öyle kuvvetli bir acıydı ki direnmek imkânsızdı.
Ateş'in Dursun' a gönderdiği yazının Dursun'ca kırpılmamış hali
Kitabının 263-268 nci sayfalarında Turan Dursun, benim yazdığım bir mektuptan söz ediyor. 2000 e Doğru Dergisinin, 11 Mart 1990 tarihli ve 11 sayılı nüshasında yayinladığı, Ayın yarılması ile ilgili
ayeti ele alarak "Kur'ân'da Bilim Dişı şeyler bulunduğu"nu iddiâ eden
yazısı üzerine, bir cevap hazırlayıp Dergiye gönderdim -kendine değil-