Kizuki’nin ölümünden bir şey öğrenmiştim ve bunu hayatımın bir parçası, bir felsefe haline getirmiştim: “Ölüm yaşamın karşıtı olarak değil, parçası olarak vardır."
Hayatımızı yaşayarak, ölümü besliyoruz. Doğru olmasına karşın, bu, öğrenmemiz gereken gerçeklerden sadece biriydi. Naoko'nun ölümünden öğrendiğim İse şuydu: Hiçbir gerçek,
"Zaman olur, insanın çabaları dalga gibi yükselir,
Sular alır götürür bizi mutluluğa,
Bir kaçırdık mı o fırsatı, ömür yolculuğu
Sığlıklar, terslikler içinde bocalar.
Evet, insan yaşamında sular bazen yükselebilir, ama sular insanı açık denizlere de sürükleyebilir."
Ve ölüm budur işte; nar çatlıyor ve kan rengindeki damlacıklar damlamaya başlıyor. Ve ince beyaz tüller dalga dalga kızıla boyanıyor. Ve kızıl rengin dalgaları durmadan genişliyor ve genişliyor ve genişliyor..
“sevgi dolu o geceler, çıplak bedenlere yaklaşmanın o coşkusu, heyecanı, ölüm ve öldürmenin şehveti, kin ve nefret dalgaları, o hırs, o öfke, o sonsuz düşmanlık, o bitmek bilmeyen geceler.