İnsan doğar; önce önünde koca denizler olur, aşamayacağını sanıp adımlayamaz hayatı. Adımlamaya çalışsa da her adımda koca nefesler yutmuş gibi hisseder kendini ama zamanla anlar ki üstesinden gelecektir, koşmaya bile başlayacaktır ki başlar da. Heybesi dolar bir bir, acı tatlı.. Her biri anı.. Koştu koştu da koşmak yorar bedenini. Biriktirdiği o güzel anılar, geçmiş, yavaş yavaş silinir o koşmaktan nefes nefese kalıp da alelacele verdiği her solukta; zihninden. Bugünü hatırlar, dünü hatırlar da hatırlayamaz yıllar öncesini. Küçükken kırıldığı yerlerden kırılmaya başlar bir bir yine. Küser o canını acıtan yerlere, ah yapsa da geçmez kırgınlığı. Bir zaman ondan izin alınmadan yapılmayan, fikrine danışılmadan karar verilmeyen her ne varsa, sanki bir zamanların ‘O’ kişisi değilmiş gibi ‘Sence de öyle değil mi?’ diye haberi olması için söylenen şeylere dönüşür. Tekrar başlar sözü dinlenmemeye, tıpkı küçükken olduğu gibi. Küçük bir çocuk gibi olur yine, hem davranışıyla hem ona davranılışıyla hem görünüşüyle.. Yaşanmışlık belli eder kendini bedeninde, sorgulayıp da anlamlandıramadığı zihninde. Sonra dalar o en derinlere de çıkamaz. Bakar ki; neydim, ne oldum ? Sahi neydik, ne olduk? Yolun sonu nereye? Sorgulamak zamanı. Şimdiden başka zaman yok belki de.
🍂gonca..
22.1.20/ Abant.