"Hakikati arzularız ve içimizde yalnızca belirsizlik buluruz. Mutluluğu ararız ve yalnızca sefalet ve ölüm buluruz." -Pascal
"Şüphesiz ki, bir insan, eğer kendi dünyası ve etrafındaki dünya üzerine derin bir tefekkürde bulunursa, ilk hissedece­ği şey, dünyaya, hayat ve ölüm, yaratış ve yok ediş, hareket ve durgunluk veren ve meydana gelen bütün farklı hadiselere kendi tasarrufuyla hükmeden yüksek bir kudrettir. Açıktır ki insanlık bu hissiyata bir delil öne süremese de veya bu his­siyatın hakikatini ispat edemese de, bu hakikati hisseder ve derinden inanır. Bu, insanlığın tabii bir içgüdüsü veya tabii bir temayülüdür ve şüphesiz, tam tamına bir delildir... Ek olarak, bizler, içimizde bir merhamet duygusu, sevgi , cesaret ve nefret hissiyatlarına sahibiz. Fakat bu hisler içimizde kanat çırpıyor olsa dahi, varlıklarına nasıl bir delil getirebiliriz ki? Hiç kimse, hissettikleri dışında bir delil ortaya koyabilir mi? Fakat yine de bunların gerçek olduğundan şüphemiz yoktur değil mi? Kişi heyecanlanır, acı hisseder fakat bu hissiyatları sadece bir hissiyat olmaktan öte ispat etmek için delil bulamaz. Şüphesiz ki bu, insanlığın yaratılışından gelen tabii bir temayül [fıtrat] veya içgüdüdür ve bütün bunlar bizde mündemiç bulunan de­rin hissiyatlardır. Bizimle boş bir sebep uğruna veya beyhude bir iş için bulunmazlar, aslında dünyada karşılığı bulunan tabii hakikatlerdir."
Sayfa 117 - Wesam Charkawi söylüyorKitabı okudu
Reklam
Pascal nasıl der? 'Hakikati arzularız, fakat içimizde sadece belirsizlik buluruz. Mutluluk arar, fakat sadece sefalet ve ölüm buluruz.”
Evet, belki ölüm bizi amaca dosdoğru götüren yoldur, çünkü araştırmalarımızda ten akıl ile beraber oldukça, ruhumuz böyle kötü bir şeye bulaşmış bulundukça isteğimizin amacı olan şeyi, yani hakikati, hiçbir zaman elde edemeyeceğiz. Gerçekten tenimiz, kendisini beslemeye mecbur olduğumuz için, binlerce güçlüklere sebep olur. Bundan başka ansızın çıkıp gelen hastalıklar hakikatin peşinden koşmamıza engeldir. Bu kadarla da kalmıyor: Ten bizi her neviden istekler, tutkular, korkular, kuruntularla, bin türlü saçmalıklarla doldurur, öyle ki haklı olarak denildiği gibi, bir an olsun onunla gerçekten düşünmek mümkün olmaz. Kavgalar, geçimsizlikler, çabalamalar yalnız tenden ve onun isteklerinden değil de nereden geliyor? Bütün bunlar, mal ve para hırsından çıkıyor. Bizi mal ve para biriktirmeye zorlayan sebep ise, ihtiyaçlarının kölesi bulunduğumuz tendir. İşte bunun için felsefeye ayıracak boş zamanımız kalmıyor.
"Ölmeden önce ölünüz" tavsiyesi, Batının haz felsefesinden ayrı bir alana çağırıyor insani. Haz felsefesinde, ölüm hakikati bu dünyaya değer vermeye götürürken, İslâmda tersine bu dünyanın değersizliğini kavramaya yol açıyor.
Hakikati daha kolaylıkla bulmak istiyorsan, dedi, yalnız insanları incelemekle yetinme, bütün bitkileri, bütün hayvanları, bir kelime ile bütün doğan şeyleri de incele, çünkü o vakit bütün şeylerin aynı şekilde, yani kendi karşıtlarından -karşıtları olduğu zaman- doğdukları görülür. Mesela güzel çirkinin, haklı haksı­zın karşıtıdır, daha böyle binlerce şeyin karşıtları vardır. Demek ki karşıtları olan şeylerin yalnız bu karşıtlardan doğmalarının zorunlu olup olmadığını incelemeliyiz. Mesela bir şey daha büyüdüğü zaman, o şeyin, sonunda daha büyük olmak üzere, önce kü­çük olması gerekmez mi? ... Bir şeyin çok kötüleşmesi, o şeyin önce daha iyi olduğunu, daha doğru olanın önce daha eğri olduğunu göstermez mi?... O halde, dedi, bütün şeylerin böylece yani kendi karşıtlarından doğmuş olduğunu yeter derecede tanıtlamış olduk. ... Fakat, dedi, burada bütün bu karşıt çiftler arasında birinciden ikinciye giden, ikinciden birinciye gelen bir çift doğuş yok mudur? İşte gerçekten biri büyük öteki küçük iki şey; bunların arasında birine büyüyor, ötekine küçülüyor diyeceğimiz bir büyüme ve küçülme yok mudur? ... Öyleyse ne yapacağız? Ölüm için, kendi karşıtını doğurduğunu kabul etmeyecek miyiz? Bu yönden tabiatın topal olduğunu mu söyleyeceğiz? Yoksa ölümün kendi karşıtını doğurduğunu, zorunlu olarak kabul mü edeceğiz?
Reklam
Hakikati bile arzu etmiyordum, çünkü hakikatin içeriğini tahmin edebiliyordum. Hakikat hayatın anlamsız olduğuydu. Sanki yaşayacağım kadar yaşamış, yürüyeceğim kadar yol yürümüşüm de bir uçurumun kenarına gelmiştim, önümde yok oluştan başka hiçbir şey olmadığını apaçık şekilde görebiliyordum. Durmam imkansızdı, geri dönmem imkansızdı, gözlerimi kapamam ya da önünde ıstıraptan ve ölüm gerçeğinden başka hiçbir şeyin olmadığını görmezden gelmem imkansızdı.
Yüreğimizin derinliklerinde hepimiz keşke böyle olmasaydı diye hayıflanıyoruz; hepimiz Ölüm'den de, Ölüm'ün yaptığı işten de nefret ediyoruz. Ne var ki bilimin görevi insanlara cesaret vermek değil, hakikati anlatmaktır.
....küçük baştankara ölüm fikri oluşturmaya ihtiyaç duyar mı? Hayır elbette. Çünkü her andan yararlanmak, her başak tohumundan, her güneş ışınından haz almaktır hep yaptığı zaten. Bizim ona bu hakikati öğretmemize ihtiyacı yoktur, felsefe yapmaya ihtiyacı yoktur: O zaten tüm varlığıyla hayatın içindedir.
"Gene karşısına çıkmıştı işte: neye inanacağını seçmek. O hakikati istiyordu. Niye herkes ona ulaşamaması konusunda bu kadar kararlıydı ki?"
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.