Odin bilgelik, ölüm, şifa, savaş, zafer, büyü ve şiir gibi birçok özellik ile ilişkilendirilir.
Bilgelik iddiasında bulunabileceği tek noktanın, bilmediği bir şeyi bildiğini düşünmemesi olduğunu iddia eden Sokrates, ölümden sonra ne olduğu hakkında hiçbir şey bilmediğini söyler. Ölüm rüyasız bir uyku hali gibi olabilir ve bu, bir nimet bile sayılabilir, çünkü bir insanın rüyalarla bölünmeyen bir uykudan daha keyifli geçirdiği günler sayılıdır. Ya da ölüm, ruhun Sokrates'in Troya'nın büyük şair ve kahramanlarıyla buluşmayı ümit edebileceği Hades'e göçü olabilir. O halde orada zamanını, bu kişilerin hangisinin olmadığı halde kendini bilge sandığını bulmak için onları inceleyerek geçirebilir. O dünyada, her halükârda, öldürülemez ve böylece görevini yapmaya devam edebilir, ne de olsa "eğer genel olarak bize söylenenler doğruysa, ölüler ölümsüzdür".
Reklam
Dinsel benzerlikler 31 (Cennetten Kovulma)
❝ Sümer'de, Dilmun adında, saf, temiz, parlak Tanrıların yaşadığı bir ülke var. Hastalık ve ölüm bilinmeyen yaşam ülkesi. Fakat orada su yok. Su Tanrısı, Güneş Tanrısına yerden su çıkararak orasını tatlı su ile doldurmasını söylüyor. Güneş Tanrısı söyleneni yapıyor. Böylece Dilmun meyve bahçeleri, tarlaları ve çayırları ile Tanrıların bahçesi
Doğduklarında yaşamak ve kendi paylarına düşene sahip olmak istiyor insanlar ya da daha çok hiç ölmemek; ve arkalarında kendi paylarını yaşayacak çocuklar bırakıyorlar. "Pay" olarak çevirdiğimiz morous terimi, moira'yla bağlantılıdır. Moira terimi "paylaştırma, nesnelerin doğasını belirleme, yetki alanını sınırlandırma, kader ve kaçınılmaz pay, yani ölüm" anlamına gelir. Moira, şiir geleneğinde tanrıların da üzerinde yer alan, onların bile değiştiremeyeceği kaderdir. Herakleitos'a göre insana iki temel pay düşmüştür. 1) Beden ve ölüm payı; 2) Bilgelik ve tanrısal pay. Ancak insanlar bedenlerine öncelik verip tanrısal yanlarını öldürürler ve bilgelik yaşamı yerine beden yaşamını seçerler. Üstelik ölüm payına direnerek bedence sonsuz bir yaşam sürmeyi arzularlar ve bilgeliklerini artırmak yerine soyca çoğalmak isterler.
Ölüm olasılığı çarpıcı bir şekilde sonsuza dek hayatta olmayacağımızı hatırlatarak bizi zaman çarkının tekdüzeliğinden çekip çıkarıverir. Bu durum yaşadığımız anı ciddiye almamızı sağlar, Türk atasözü "Yarın ola hayrola" artık bizi rahatlatıp geçerli bir mazeret sunmuyor; insan sonsuza dek bekleyemez. Halihazırda hayatta olduğumuz gerçeği günün birinde öleceğimizi yüzümüze çarpar: o halde neden bu zamanı en azından ilginç bir şeyler yaparak değerlendirmeyelim? Eski Ahit'in sözde kinik şairi Ecclesiastes bu konuda son derece gerçekçidir. Sürekli olarak "her şey beyhudedir" derken bir yandan da bilge kişinin gelecekteki ödül ya da cezaları beklemeyeceğini ifade eder. "Çalışmak için eline ne geçerse" diye devam eder Ecclesiastes, "Var gücünle çalış. Çünkü gitmekte olduğun ölüler diyarında iş, tasarı, bilgi ve bilgelik yoktur".
Sonuçta iki şeyden biri söz konu­su: Ölüm tam bir yıkım ve bilincin kayboluşu ya da söylentiye göre, sadece bir değişim ve ruhun bir yerden ötekine taşınması. Eğer Ölüm bilincin tam bir yıkımıysa ve rüyasız derin uykuya benziyorsa, ölüm şüphesiz bir hayır, çünkü geceleyin rüyasız bir uyku çektiğini hatırlar ve o geceyi diğer gecelerle ve günle­ri onların korkuları, kaygılarıyla, tatmin olmamış arzularıyla, uyanıkken ve uyurken yaşadığı şeylerle kıyaslar ve eminim ki herkes biraz rüyasız geçen gecelerden daha mutlu gündüz ve geceler bulur. O yüzden ölüm böyle bir uykuysa, en azından onu hayır sayacağım. Eğer Ölüm bu dünyadan diğerine geçişse ve doğruysa dedikleri, orada bizden önce ölmüş bilge ve aziz kimseler varsa, belki de orada bu varlıklarla yaşamak daha hayırlı olur. Bir değil yüz kez ölmek isterdim böyle bir yere gitmek için . Yargıçlar, sizin ve bütün insanların, bence, ölümden kork­maması ve bir şeyi hatırlaması gerekiyor: iyi insan için ne ha­yatta ne de ölümde kötülük vardır.
Sayfa 353
Reklam
395 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.