Gautier ve Üsküdar I
"Pera'nın dönen dervişlerini gördükten sonra Üsküdar'ın zikirci dervişleirni de görmek gerek." cümlesi ile Gautier Üsküdar'a taşıyor okuyucuyu. Üsküdar'ın deniz tarafından çehresini elbbette Mihrimah Camii ve Sultanahmet Çeşmesi oluşturur. Gautier'in dikkatini ilk olarak bu iki yapı çeker... Sonra denize doğru
Seni Severdim , Orhan Pamuk, Kara Kitap
Nasıl sonuçlanacağını hâlâ çıkaramadığım bizim hikâyemizi de bir gün birisi, belki de ben, kaleme alırsam, benim o aşk hikâyelerini okurken yaptığım gibi, okuyucu kendini hemen kahramanlardan birinin yerine koyabilir mi, ya da hikâyemiz akıllarda kalabilir mi, bilmiyorum, ama böyle kitaplarda kahramanları ve hikâyeleri birbirinden ayıran ve
Reklam
Ölümün Avlusunda
Yakamızda bir dal suskunluk, bir boyun eğiş Solgun fotoğraflardan bize bakan bir adam Katıp anılarını ömrümüze,bedenini Bir konuk gibi saygı ile uğurluyoruz toprağa Üstümüzde gün ışığı, alnımızda rüzgâr Yaşama hükmünü sürdürse de tenimizde Herkes biraz kendi cenaze töreninde…
Şükrü Erbaş
Şükrü Erbaş
1. Ne tuhaf, ne tuhaf demiştin deniz kıyısında dağları düşünüp şiirler yazıyorsun Ne tuhaf, bir de kendini kendini ne tuhaf
#şiirpostu Dostoyevski’yi “Gece yarısı uykusundan uyandırıp sürüklediler, Kılıç şakırtıları duyulur hapishanenin avlusunda” BİR YİĞİTLİK ÂNI Dostoyevski, Petersburg, Semenowsk Alanı 22 Aralık 1849
Cenaze
Omuzlanınca tabutun ilk defa kurtuldu ayakların topraktan; pek muhteşem oldu medreseden çıkışın. Bir dilim ekmeği çok görenler yüzüne bakmayanlar sağlığında dikildiler yol üstüne bir selâmla ödediler bütün borçlarını… Üzülme, gelmiyor diye çelenkler peşinden, mevsimsiz oldu ölümün… Ne olurdu bir kış daha bekleseydin, bahar gelir çiçekler açardı… Ölümün kimseyi sevindirmedi, atsız arabasız kalktı cenazen. Zaten alçak gönüllü bir adamdın, herkesten uzak yaşadın cami avlusunda. Ölümün de gürültüsüz olsun! Rıfat Ilgaz
Reklam
‘bu da geçer ya hû’ sözü sanki yeni söylenmiş gibi arzı ve arşı kuşatmıştı. matem rüzgârları tüm mısır’ı çepeçevre sarmış, ölümün sükûtu, sarayın avlusunda bekleşen muhafızları bile lâl etmişti. mükedderdi tüm mısır. zalim vezir şaver’in idamıyla mesrur olan mazlumların sevinçleri kursaklarında kalmıştı. sadece iki ay vezirlik yapan büyük selçuklu emiri, fatımi veziri, islâm mücahidi şirkuh, hakka yürümüş, ömür kitabını hitama erdirmişti. nevruzun şu güzelim günlerinde, sanki hazan mevsimi düşmüştü kimsesiz çöllere. sarayın avlusuna konulan musalla taşında bekleyen yeşil örtülü tabut, en değişmez hakikati haykırıyordu. ölüm değil miydi zaten gerçek hayat? ölümle başlamaz mıydı sonsuzluk yolculuğu? işte şimdi tabutunun içine boylu boyunca uzanmış yatan şirkuh, yüzüne takılan son tebessüm muştusuyla, o yolculuğa çıkmıştı. terhis olmuştu dünyanın bitmek bilmez meşakkat ve kederinden. ömrünü vakfettiği ebedi dergâha müteveccih, kabrine konulacağı anı, edep içerisinde bekliyordu. (bkz: yusuf güldür) (bkz: selahaddin eyyubi aşk-ı kudüs)
14 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.