İlmiyle amel etmeyen, ihlâs sahibi olmayan kimselerin sohbetleri, kalplerde kasvet ve katılık meydana getirir. Fudayl bin Iyâz (rah.): “Âlim eğer dünyaya düşkün olursa onun sohbeti, cahillerin cehâletini, günahkârların isyanını artırır, müminin de kalbini katılaştırır” demiştir.
İsrâîloğullarında bir adam vardı, sayılamayacak kadar çok kitap toplamıştı. Cenâb-ı Hak, o zamanın peygamberine şöyle vahyetti: “O âlime söyle, yedi kat gök ve yerler kadar kitap da toplasa şu üç şeyle amel etmedikçe bu kitaplar ona fayda vermez:
Dünyayı sevmemek. Zira dünya, müminin -ebedî- yurdu değildir.
Şeytana karşı gevşeklik göstermemek. Zira şeytan, bir Müslümana aslâ şefkatli davranmaz.
Hiçbir Müslümana eziyet etmemek.”
Sehl bin Abdullah Tüsterî (rah.) demiştir ki: “İlmin tamamı dünyalıktır, onun âhirete ait olanı ise ancak amel olunanıdır. Amelin de tamamı hebâ olur, ancak ihlasla işleneni müstesnadır.”
İlmiyle amel eden âlimlerin sohbetine devam etmeli ki kötü hâllerden ve huylardan kurtulmak müyesser olsun. Ömer bin Hattâb (r.a.) Hazretleri buyurmuştur ki: “Bir adam evinden çıkar, üzerinde Tihâme dağları kadar çok günahlar vardır. Bir ilim meclisinde hikmetli bir söz işitir de kalbinde Allah korkusu uyanır ve hemen günahlarından dönüverir. Evine döndüğünde üzerinde hiçbir günah kalmamış olur.”
İşte bu sebeple ilim meclisleri, meclislerin en şereflisidir. Nitekim Ebû Zer (r.a.) Hazretlerinden rivâyet olunan hadîs-i şerîfte, “İlim meclisinde bulunmak, bin rekât nâfile namaz kılmaktan, bin hastayı ziyaret etmekten, bin cenazenin namazında hazır olmaktan daha faziletlidir.” buyurulmuştur.