Cevab vermiyor. Büyük, mahzun gözlerini göz- lerime dikiyor. Öyle duruyor. Bakışında o kadar güzel, o kadar hassas bir durgunluk var ki... Soru- yorum : Neden öyle bakıyorsun? Cevab vermiyor. Sanki ağlayacak... Kalbim çarpmağa başlıyor. Acaba bir kıskançlık vehmi mi?... Fakat mümkün değil... Sağ gözünün kirpiklerinde büyücek bir inci parlamağa başlıyor. Dönüyor, kalkıyorum. Alnından öperek tekrar so ruyorum : Söyle sevgilim, senin elemin ne? Senin yazdığın ne? Eski hatıralarım... Neden Türkçe yazıyorsun, Ermenice fena mi? Kaba mi, adi mi?... Diyor. Kirpiklerinden kopan inci yanağına düşüyor. Oh, necib kadın anasının lisanını seven bütük kadın... Türkçe'yi kıskanıyor, Anlıyorum; Türkçe'yi kıskanıyor. Yine anlıyorum ki, kadınlar olmasa aşk, aile, saadet olmadığı gibi, milliyetler de olmayacak. Biz insanlar dünyada sefil, ahretsiz, şanssız, reka- betsiz, miskin, perişan bitkiler gibi gelip geçecektik. Bize aşkı öğreten kadın aileyi de öğretiyor. Ailede mukaddes milliyet duygularını bizim dimağımıza ekiyor.
Bütün kız anneleri böyle düşünüyor galiba.
Efendisiz, kumandasız, amirsiz, emirsiz bir hayat istiyorum. Pamuk’un ahır avlusunda geçirdiği mesut, gamsız, rahat, sakin, tatlı hayatı istiyorum. Annem diyor ki: “Dünyanın nizamını bozacaksın, her kadına mutlaka bir erkek lâzım!"
Reklam
İttihat ve Terakki'den şüpheniz pek boştur! diyordu, pantürkizm, (1) panislâmizm, (2) filan Avrupa hayalperverlerinin iftirasıdır. Bir de mesel vardır, biliyor musunuz. "Kişi kişiyi kendi gibi bilir." Avrupa'da meşum sunî bir cereyan yaşar: Milliyet, kavmiyet cereyanı! Orada her şeyi milliyet rengine boyarlar. Meselâ Fransızların ırkça bir vahdetleri olmadığı halde o kadar milliyetperver, o kadar milliyette müteassıptırlar ki Paris koketleri (3) bile Almanlarla münasebette bulunmazlar. Almanya'da her şey millidir. Hatta sosyalizm bile... Böyle bir muhitte "hüküm" ler de millî olarak verilir. Meselâ René Pinon bir kitabında "Türkler, aldıkları askerin içinden ırkça Türk olanları Istanbul'da, Edirne'de, Makedonya'nın mutedil, güzel yerlerinde istihdam ederler, gayri Türkleri Yemen'e, Fizan'a, en uzak yerlere gönderirler." diyor. Halbuki Osmanlı hükümeti tamamıyle bunun aksini yapmıştır. Arnavutlar, Araplar hep hassa ordusuna gelirler. Yıldız'ın rahat kışlalarında askerliklerini yaparlar. Yemen'e, Fizan'a, Makedonya'ya hep Türkler, yani Anadolu çocukları gider. Hatta Yemen'e "Türk mezarı" derler. (1) Pantürkizm: Türkçülük (2) Panislâmizm: İslâmcılık (3) Koket: Fahişe
Sayfa 207 - İnkılap YayıneviKitabı okudu
ATSIZ’IN HİKÂYELERİ: Hikâye, Atsız'ın sanatında en az yer bulan bölümdür. Ömrü boyunca sadece beş hikâye yazmıştır. Onların da dördünü 1931 yılında yayımlamıştır. 1941'de yazdığı beşinci hikâye ise Bozkurt dergisinin Temmuz 1941 tarihli 11. sayısında yayımlanmış, fakat bu sayıda dergi kapatılmıştır. Beşinci hikâye ancak 1966 yılında
Geri14
44 öğeden 41 ile 44 arasındakiler gösteriliyor.