"Sadakanın sevabı beş çeşittir":
a) Bir çeşidi, on sevaptır: Sağlıklı kimseye verilen sadakadır. b) Bir çeşidi, yetmiş sevaptır: Görme özürlü ve hasta olanlara verilen sadakadır. c) Bir çeşidi, yedi yüz sevaptır: Muhtaç olan yakın akrabaya verilen sadakadır. d) Bir çeşidi, yüz bin sevaptır: Anne-babaya verilen sadakadır. e) Bir çeşidi, yedi yüz bin sevaptır: Âlim veya fakihe verilen sadakadır." (Abdurrahman Balevi, Buğyetü’l-Müsterşidin, Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut, 1971, s. 135)
Sürya: (Göksel Tanrılar) Güneş yuvarlağını belirtir, güneşi simgeleyen tanrılar içinde en belirli olanıdır. Sürya'ya on kadar ilahi sunulmuştur. Sürya'nın gözünden, çeşitli yerlerde bah­ sedilirse de o, daha çok *Mitra ve *Varuı;ıa'nın, *Agni'nin ve başka tannlann gözü olarak anılır. O, her şeyi ve her yeri gö­ rendir; bütün
Reklam
O zamana kadar ölümü hep bağımsız, yaşamdan tümüyle ayrı bir varlık olarak kabul etmiştim. Başka bir deyişle: "Bir gün gelir ölüm biz ister istemez kollarına alır. Ama buna karşılık, o günden önce bize hiç dokunmaz." Bu mantığımı her türlü sınamadan geçebilecek kadar doğru buluyordum. Yaşam bu yandaydı, ölüm öte yanda. Ama, Kizuki'nin öldüğü geceden başlayarak artık ölümü (ve yaşamı) böylesine basit bir biçimde düşünemez oldum. Ölüm yaşamın karşıtı değildi artık. Ölüm, daha hayatımın başlangıcından itibaren yaşamımın bir parçasıydı, istesem de, istemesem de, bilmezlikten asla gelemeyeceğim bir olgu. Ve ölüm beni de ele geçirmişti, Kizuki'yi, on yedi yaşının o mayıs gecesinde, alıp götürdüğü anda.
82 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
Yüreğim konuşurken ben susmayı beceremem.
Bana inceden Yeraltından Notlar'ı anımsatan bu yapıtta başkahramanlarımız birkaç yönden benzerlik gösteriyor.İkisi de maddi durumlarının iyi olmadığını anladığımız ve adı hiçbir zaman belirtilmeyen genç erkekler ve ikisi de çok yalnız.Tek fark bu kitaptaki kahramanımız yalnızlığı ile daha barışık ve içinde nefret taşımıyor.İşte kendisinden "hayalperest" olarak bahseden kahramanımız Petersburg'da bir gece uzun yürüyüşlerinden birine çıktığı sırada Nastenka adlı genç bir kızı ağlarken görüyor ve dört gece üst üste buradaki bir bankta oturup sohbet ediyorlar.Nastenka annesi ile babasını kaybetmiş,büyükannesiyle yaşayan on yedi yaşında bir kız.Büyükannesinin genç ve fakir kiracısına aşık oluyor.Kiracıyla kaçmak istiyor ancak kiracı ondan bir sene beklemesini,geri döndüğünde işlerini yoluna koymuş olacağını ve hâlâ Nastenka onu seviyorsa onunla mutlaka evleneceğini söylüyor.Bu arada bir sene dolmuş ve Nastenka onu bekliyor.Nastenka bunları anlatırken hayalperestimiz çoktan ona aşık oluyor.Dostoyevski yine acıyı o kadar iyi betimlemiş ki karakteri içselleştiriyorsunuz.
Beyaz Geceler
Beyaz GecelerFyodor Dostoyevski · İthaki Yayınları · 201873,7bin okunma
1002 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
61 günde okudu
Karamazov Kardeşler
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski 1821-1881 yılları arasında yaşamış, ciğer kanaması nedeniyle 59 yaşında vefat etti. Yazar, denemeci ve gazeteciydi. Dünya edebiyatının en büyük romancılarından biri olarak görülmektedir. Dostoyevski'nin eserleri on üç roman, üç kısa roman, on yedi kısa öyküden oluşur. Dostoyevski'nin hassas bir fiziksel yapısı
Karamazov Kardeşler
Karamazov KardeşlerFyodor Dostoyevski · İletişim Yayınları · 202034,4bin okunma
diyor yani :) hukuka ve ahlaka aykırı olan diyor...
Emredici hukuk kurallarına birkaç örnek daha verelim: Medenî Kanun, m. 124: “Erkek veya kadın on yedi yaşını doldurmadıkça etmedikçe evlenemez”. Medenî Kanun, m.47/2: “Amacı hukuka veya ahlâka aykırı olan kişi ve mal toplulukları tüzel kişilik kazanamaz”.
Reklam
Emredici hukuk kurallarına birkaç örnek daha verelim: MedenîKanun, m. 124: “Erkek veya kadın on yedi yaşını doldurmadıkça etmedikçe evlenemez”. Medenî Kanun, m.47/2: “Amacı hukuka veya ahlâka aykırı olan kişi ve mal toplulukları tüzel kişilik kazanamaz”.
Ailesi ve çevresi tarafından az çok korunan bir çocuk, on altı on yedi yaşına varıp, kimliği henüz gelişmeden, kendini savunma mekanizması henüz işlemeye başlamadan; toplumun, insanların, cinselliğin gerçekleriyle ansızın karşı karşıya gelince, nasıl mutlu olabilir ki?
Ölüm yaşamın karşıtı olarak değil, parçası olarak vardır.
O zamana kadar ölümü hep bağımsız, yaşamdan tümüyle ayrı bir varlık olarak kabul etmiştim. Başka bir deyişle: "Bir gün gelir ölüm biz ister istemez kollarına alır. Ama buna karşılık, o günden önce bize hiç dokunmaz." Bu mantığımı her türlü sınamadan geçebilecek kadar doğru buluyordum. Yaşam bu yandaydı, ölüm öte yanda. Ama, Kizuki'nin öldüğü geceden başlayarak artık ölümü (ve yaşamı) böylesine basit bir biçimde düşünemez oldum. Ölüm yaşamın karşıtı değildi artık. Ölüm, daha hayatımın başlangıcından itibaren yaşamımın bir parçasıydı, istesem de, istemesem de, bilmezlikten asla gelemeyeceğim bir olgu. Ve ölüm beni de ele geçirmişti, Kizuki'yi, on yedi yaşının o mayıs gecesinde, alıp götürdüğü anda.
Sayfa 35
Kırdığının farkında olmayan insanlara iki çift lafım var; gün gelecek sizde kırılacaksınız. Hem de tam bizi kırdığınız yerden...
Reklam
1451 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
İmam Rabbani Hazretlerinden Bir Mektup
MÜMİNİN NİYETİ AMELİNDEN HAYIRLIDIR İmâm-ı Rabbânî Hazretleri şöyle buyurmuşlardır: Bütün hâl ve hareketlerde, Allâhü Teâlâ’nın rızâsını gözetmeye ve İslâm dininin icaplarına riâyet ederek beden ve kalp ile amel etmeye gayret etmek lâzımdır. İşte böyle yapıldığı takdirde insan, zâhiriyle (bedeniyle) ve bâtınıyla (kalbiyle), Allâhü Teâlâ’ya
Mektubat-ı Rabbani
Mektubat-ı Rabbaniİmam-ı Rabbânî · Akit · 02 okunma
Bana eski zamanlar lazım. Mesela on yedi yaşım, bir de şimdiki aklim, Bir de kırılmamış bir kaç hevesim.
utandım acılarımdan utandım yalnızlığımdan on yedi yaşımızın belalı hikmetinde birden o inkisarları eden güzel hayallerimizden ve aşktan ve yağmurdan utandım ben
“Kozmos’ta ölçü olarak ışık hızını kullanırız. Işık, saniyede 300.000 kilometre hızla ilerler. Başka bir deyişle, yerküremizin çevresini saniyede yedi kez dolanmış olur. Işık sekiz dakikada Güneş’ten dünyamıza ulaşır. Böylece yerküremizin Güneş’ten sekiz ışık dakikası uzaklıkta bulunduğunu söyleyebiliriz. Bir yılda ışık uzayda on trilyon kilometre kateder. Işığın bir yılda aldığı mesafeye ışık yılı adı verilir. Işık yılıyla zaman değil, uzaklık ölçülür.”
Zerdüşt
Zerdüştlüğün kurucusu İranlı peygamber Zerdüşt, iyilik ile kötülüğün güçleri arasında sonsuz bir mücadelenin olduğu fikrine dayanan bir düalizm kavramının yanı sıra monoteizmi -tek Tanrı'ya tapmayı- savundu. Öğretileri, ortaya çıkan Yahudilik dinini ve Herakleitos ile Pisagor aracılığıyla da Batı felsefesini etkilemiş olabilir. Geleneksel anlatılar onun II.Kiros ve I.Darius'un neredeyse çağdaşı olduğunu söyler ve tarihlerini de MÖ 628-551 olarak verir ancak bazı âlimler Zerdüşt gatha'ların dilini -Zerdüşt tarafından yazıldığı söylenen on yedi ilahi- Rig Veda MÖ 1.700 yılı kadar erken bir tarihte yaşamış olabileceğini iddia eder. Tek bir Tanrı'nın, Ahura Mazda'nın her şeyin yaratıcısı olduğunu öğretmiştir. Ama en baştan beri kötülük iyiliğe karşı çıkmak için çıkmıştır. Tanrı yarattığı ruhlara özgür irade vermişti.
Sayfa 264 - Kronik KitapKitabı okudu
Resim