Çöl bizden erkeklerimizi alıyor, dedi Fatima, ve her zaman geri getirmiyor onları. Buna alışmak zorundayız. Artık onlar, yağmur yağdırmadan geçen bulutlarda, taşların arasına gizlenen hayvanlarda, topraktan fışkıran cömert suda bulunuyorlar. Artık onlar her şeyin bir parçası oldular, Evrenin Ruhu ol- dular. Gidenlerin kimileri geri dönüyorlar. O zaman öteki kadınlar mutlu oluyorlar, çünkü kendi bekledikleri erkekler de günün birinde geri dönebilirler. Eskiden bu kadınlara bakar ve onların mutluluklarını kıskanırdım. Şimdi benim de bekleyecek bir erkeğim olacak. Ben bir çöl kadınıyım ve bundan gurur duyuyorum...
Sayfa 116
Küçük prens biraz içi burkularak son baobab filizlerini de sökmüş topraktan. Bir daha geri dönmeyeceğini düşünüyormuş. Ama bütün o rutin işler ona o sabah çok dokunaklı gelmiş. Ve çiçeği son bir defa suladiktan sonra üzerine fanusunu kapatırken birden ağlayacak gibi olmuş. -Elveda, demiş çiçeğe. Ama çiçek cevap vermemiş. -Elveda, demiş tekrar. Çiçek öksürmüş. Ama soğuk algınlığı yüzünden değilmiş öksürmesi. -Tam bir aptal gibi davrandım, demiş sonunda çiçek. Özür dilerim. Mutlu olmaya çalış. Beklediği sitemi duymayınca şaşımuş küçük prens. Orada, elinde fanus, şaşkın bir halde kalakalmış. Bu sakin uysallığı anlayamamış. -Evet, seni seviyorum, demiş çiçek. Bunu hiç anlamamış olman benim suçum. Ama bunun önemi yok. Sen de benim kadar aptalca davrandın. Mutlu olmaya çalış ... Fanusu bırak. Onu istemiyorum artık. -Ama rüzgar ... -O kadar da soğuk almadım ... Gecenin serinliği bana iyi gelir. Ben bir çiçeğirn. -Peki hayvanlar ... -Eğer kelebeklerle tanışmak istiyorsam bir iki tırtıla katlanmam gerek. Kelebekler çok güzel görünüyor. Hem onlar olmasa kim beni ziyaret eder? Sen uzaklarda olacaksın. Büyük hayvanlardan da hiç korkmuyorum, benim de pençelerim var. Böyle demiş ve saf saf o dört dikenini göstermiş. Sonra da eklemiş: -Oyalanıp durma böyle, sinirime dokunuyor. Gitmeye karar verrnişsin. Git öyleyse..... Çünkü onu ağlarken görmesini istemiyormuş. Çok mağrur bir çiçekmiş zira ...
Sayfa 35
Reklam
Dürüstlük Zannettiğimiz Gibi Değildir.
"Benim en sevdiğim taş kaledir," dedi sonra. "Ona dikkat etmen gerektiğini düşünmezsin. Dürüst bir taştır. Gözünü vezirin, atın, filin üstünde tutarsın çünkü onlar içten pazarlıklıdır. Ama çoğu zaman kaleye yenilirsin. Dürüstlük her zaman bizim zannettiğimiz gibi bir şey değildir."
Gülüyorlardı. Benim de gülmem gerekiyordu. Bunca yıl hep böyle olmuştu, onlar ne zaman, neye gülüyorsa ben de gülüyordum. Anlamama, komik ve eğlenceli bulmama, eğlenmeme gerek yoktu.
Senin o durduğun yer, sana göre yer değil, Duyup dinlediklerin sana seni der değil, Benim sana dediklerimi onlar unutturmayor; Çünkü söylediklerim benzerli sözler değil.
Fakat öpüşüyoruz. Beni öpüyor. Öpülmek o kadar güzel hissettiriyor ki, ağlayabilirim. Bir bebek gibi ağlayabilirim. Hiç kimse beni bu şekilde öpmedi; bu kadar nazik, bu kadar tatlı... Kolayca kırılabilirmişim gibi. Zarar görebilirmişim gibi. Değerliymişim gibi. Hayatım boyunca, insanların beni nasıl gördüğünü biliyorum. Her beş saniyede bir dudaklarından fışkıran fikirlerle bu ateşli kişiliği görüyorlar. Sanki korkusuz biri gibi, düzenli olarak dün- yanın dört bir tarafına seyahat eden birini görüyorlar. Kalbi onlar- ca kez parçalanmış ve aptalca tekrar tekrar âşık olmaya çalışacak cesareti olan birini görüyorlar. Ama göremedikleri şey kalbimin ne kadar kırılgan olduğu. Göstermek zorunda olduğum sevginin büyüklüğünü düşündü- ğümde ne kadar ağır olduğunu görmüyorlar. Tüm geleceğimi avuçlarının içinde tutabilme potansiyeline sahip bir adamla göz- lerim kenetlendiğinde ne kadar hızlı çarptığını görmüyorlar. Âşık olmak istiyorum. Ve sevilmek istiyorum. Ve beni böyle öpen birini istiyorum, nefes almayı unutmama neden olacak kadar yumuşak ve yavaş. Bir dakika sonra dudaklarını geri çekiyor, gözlerimiz şehvet dolu bir şaşkınlıkla buluşuyor; en azından benim açımdan. Beni öptüğü için hafifçe pembeleşen dudaklarının kenarları biraz yukarı kalkıyor. "Mutlu yıllar."
Sayfa 53
Reklam
1,000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.