Ama aralarından yalnızca matador vefasızlığını hayatıyla öder. Belki de yazarların ve kadınların ilgisini çeken budur. Arenayı dolduran onca kalabalıkla, kumların üstünde boğayla dövüşen tek adamın aynı vefasızlığa sahip olmasına rağmen kalabalığın değil de o tek adamın ölümle yüz yüze olmasıdır matadoru çekici kılan. Matadorlar, ölümün canlı halidir. Ölümün, en canlı, en parlak, en renkli, en çekici halidir onlar. Kırmızı pelerinleriyle birlikte sürüdükleri ölüm çekici kılar onları. Matadorlar da bilir bunu. Kendi ölümünü seyretmeye geldiklerini bilir. Vefasız olduklarını bilir. Ve kabullenir bunu. Kendisi de vefasızdır çünkü. Matadorlar niye vefalı olanları sevmez peki? Ölümle oynaşan, niye kendisini yaşatmaya çalışanı, kendisinin hayatı temsil eden yanını seveni değil de, ölümlü yanını seveni sever? Matadorlar, kan içinde kalmış sırmalı cepkenleriyle arenanın altındaki karanlık odada ölümü beklerken, bir başka matadoru alkışlayanları duyduklarında' ne düşünürler, pişman olurlar mı matadorluğu mesjek seçtiklerine, kızarlar mı kadınlara ve kalabalıklara? Kadınlar ne düşünür peki? Matadorlar ölürken onları terk eden güzel ve vefasız kadın olmayı mı, yoksa ölüm ânında onun elini tutan terk edilmiş sadık kadın olmayı mı? Bu iki kadından hangisi matadora daha çok benzer? Bu iki kadından hangisidir, cesareti, ölümle oynaşan matadorun cesaretine benzeyen?
Karanlıkta Sabah Kuşları
Karanlıkta Sabah Kuşları
Din meselesinin özüne dair…
Bir; Pagan Dinler. İki; Kitaplı, Peygamberli ya da Suni Dinler. Yani bir peygamber tarafından oluşturulan dinler. Pagan Dinler, yani çoktanrılı dinler, doğal dinlerdir. Tüm toplumun kolektif düşüncesi ve bilinciyle oluşturulur Pagan Dinler. Ama Kitaplı Dinler, bu işi tek başına Tanrı’dan, Allah’tan, Yahve’den mesaj aldığını, vahiy aldığını iddia
Reklam
Sartrenin felsefesindeki önemli kavram: varoluş
Sartre'ın felsefesinde asıl önemli kavram, Kierkegaard'da da olduğu gibi, varoluştur. Bu bağlamda varoluş, basitçe ortada var olmak değildir. Bitkilerle hayvanlar da ortadadır, onlar da vardır, ama var olmanın ne anlama geldiği sorusuyla ilgilenmek zorunda değillerdir. Varoluşunun bilincinde olan tek canlı insandır. Sartre'ın deyişiyle, fiziksel nesneler sadece 'kendinde' vardır, insan ise 'kendi için' var olur. Yani insan olmak bir nesne olmaktan farklıdır."
Sayfa 512 - Pan
"Ama neden onları çabucak, hemen şimdi öldürmüyoruz? Bunlar baş belası, üstelik bizim de acelemiz var. Akşam yaklaşıyor, gitmemiz lazım." "Emirler, dedi üçüncü bir ses derin bir hırıltıyla. "Buçukluklar HARÎÇ hepsini öldürün; onlar en kısa zamanda CANLI olarak getirileceklerdir. Bana verilen emirler bunlar." "Neden
·
Not rated
"Arkadaşlarım bunun farkında değil ama ben bu bağlantıların üstünde ya da dışındayım. Onlar gibi davranmaya, onlara benzemeye çalışıyorum, lakin içim farklı, işte romanı yazan zavallı arkadaşımın inemediği derinliklerden biri de bu. O beni, politik geçmişi olan ve Kuzey sürgününe savrulmuş, sıradan insanlardan biri sanıyor. Başımdan geçenleri, benden daha ilginç buluyor. İçimdeki derin ve köklü karanlığın farkında değil. Çünkü insanları konuşarak tanıyamazsınız. Konuşmak, canlı yaratıklar arasındaki en etkisiz iletişim aracı. Dil yalan söylüyor, olanları çarpıtıyor, insanlığın hiç bıkıp usanmadığı klişeleri tekrarlıyor. Bu yüzden, insanları dinlemek onları anlamak için yeterli değil." 12 Mart rüzgârlarının İstanbul’dan Stockholm’e savurduğu bir mülteci olan Sami Baran, yattığı hastanede Türkiye’den bir hastayla karşılaşır. Bu adam, başına gelenlerin sorumlusu olarak gördüğü eski bir bakandır. Ondan intikamını almak amacıyla Şili, Uruguay, İran gibi farklı ülkelerden gelmiş mülteci arkadaşlarıyla birlikte bir plan yapar. Ancak, bu planı gerçekleştirmek o kadar kolay olmayacaktır: Sami Baran, anadilin yeri geldiğinde düşmanla da anlaşma aracı olabileceğini hesaba katmamıştır. Ve bu, planın önündeki engellerden sadece biridir... Zülfü Livaneli’nin usta kaleminden, sürgün yaşamı ve öldürmek-bağışlamak ikilemi üzerine, okurları ve eleştirmenleri değişik kurgusu ve beklenmedik final(ler)iyle de etkileyen, kusursuz bir roman.
Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm
Bir Kedi, Bir Adam, Bir ÖlümZülfü Livaneli · Doğan Kitap · 202123.9k okunma
Benim hastalığım bedenimin sınırları içinde ama o 'ben' değil. Ben bedenim ve hastalığımdan oluşmaktayım ama onlar demek ben demek değil. Her ikisinin de üstesinden gelmek gerekir, fiziksel olarak olmuyorsa, metafizik olarak.. "Diğer yorumunuza gelince; benim 'yaşama amacım' bundan..." diyerek başparmağıyla gövdesini gösterip devam etti, "bu sefil canlı hücrelerden tamamen ayrı. Yaşamımın bir 'niçin' i var, 'nasıl' ına da tahammül gösterecek güce sahibim. On yıllık bir yaşam amaçlıyorum, bir misyonum var. Burada" derken başını gösteriyordu, "kitaplara, neredeyse bitmiş, yalnızca yazılması kalmış kitaplara gebeyim.. Bazen baş ağrılarımın, beynimdeki doğum sancıları olduğunu düşünüyorum."
Reklam
Çocuklarınız sizin çocuklarınız değildir. Onlar Hayat’ın kendine duyduğu özlemin oğulları ve kızlarıdır. Onlar sizinle gelirler, ama sizden değil, Ve onlar sizinle birlikte olsalar bile, yine de size ait değildirler. Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil; Çünkü kendi düşünceleri vardır onların. Onların bedenlerine bir ev sunabilirsiniz, ruhlarına değil; Çünkü onların ruhları, sizin düşte bile ziyaret edemeyeceğiniz o geleceğin evinde yaşarlar. Onlara benzemeye çaba gösterebilirsiniz, ama onları kendinize benzetmeye kalkmayın.Çünkü hayat geriye gitmez ve dünle de hiç oyalanmaz.Siz yaysınız, çocuklarınız da bu yaylardan fırlatılan canlı oklar.Okçu sonsuza giden yoldaki hedefi görür ve oklarının hızlı ve uzağa gitmesi için tüm gücüyle gerer sizi. Onun elinde gerilmeniz sevinç nedeni olsun size; Çünkü ofirlatılan oku sevdiği gibi,elindeki sağlam yayı da sever.
"Kelimeler! Sadece kelimeler! Ne korkunçtu onlar! Ne kadar apaçık, canlı ve insafsızdılar! İnsan kelimelerden kaçamıyordu. Öte yandan kelimelerin ne incelikli bir büyüsü vardı! Biçimsiz şeylere esnek biçimler kazandırır gibiydiler. Bir viyola ya da lavta sesini andıran tatlı bir melodileri vardı sanki. Sadece kelimeler... Kelimelerden daha gerçek ne vardı ki!"
DİN-YOBAZLIK: Atsız ilk olarak 1932 yılında, "Aynı tarihî yanlışlığa düşüyoruz” başlıklı yazıda din konusuna temas eder. Konuya bir tespit ve bir soruyla girer: "Bugün din hayatta birinci safta bir rol oynamıyor. Devlet dini bit kenara atmıştır. Fakat din, halk yığınları üzerindeki büyük nüfuzunu yapmakta devam ediyor. Ve Bolşevik Rusya
Atlar en hisli hayvanlardır, Sezgileri çok güçlüdür atların, Bu yüzden bana en mistik canlı olarak gelir onlar. Ve Pegasus en mitolojik Ve tabii ejderhalar, Aslında ejderhalar da çok hislidir, Bakmayın herşeyi yakıp kavurduklarına.. Birde papatyalar, Aslında ejderhalar papatyaların DNA sını taşır: Şaka şaka 😊 🙄 Yani her söylenene hemen inanma.
1,000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.