Başımıza gelecekleri seçemeyiz, ama onlara nasıl tepki vereceğimizi seçebiliriz.
Woody Allen’ın kadınları hep iyi şeyler olsun isteyen, sorunları çözen, asla seslerini yükseltmeyen, başkaları seslerini yükseltip sinirlendiğinde de buna uysalca katlanan kadınlardır, bu kadınların kendilerini değil başkalarını düşündüğü aşikardır, onlara karşı çıkmak, onlardan farklı düşünmek zordur çünkü yumuşak başlı ve iyidirler, ayrıca bu kadınlar çoğunlukla istediklerini alırlar. Bu kadınlar genellikle amaçlarına ulaşırlar, şaşırtıcı bir şekilde yerine gelir istekleri, gelmeye devam eder. O, bu kadınların özenli davranma kisvesi altında verimli olduğu kadar kadınca da olan bir iktidar dili geliştirdiğine inanıyordu.
Sayfa 208 - Siren Yayınları
Reklam
Rasûlullah ümmetine şu tavsiyede bulunmuştur: “Size iki şey bırakıyorum ki onlara sımsıkı sarıldığınız takdirde ebediyen sapıtmazsınız: “Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünneti.
Uzun yaşamanın bir felaketi sevdiklerinizin ölümünü görmekse, bir başka felâketi yalnızlıktır. İhtiyarlar aranmaz.Yaşıtlarınız sağlık durumlarından ötürü size gelmezler. Siz de iki de bir de onlara gidemezsiniz. Gençlerin ve orta yaşlıların ise, işi gücü vardır. Kimseyi aramaya pek vakit bulamazlar. Yapayalnız kalırsınız böylece.
Sayfa 66 - YKYKitabı okuyor
Resûl-i Ekrem ise kendisinin kanı yeryüzüne damlayıp da ondan dolayı kavmine gazâb nazil olmasın diye yüzünden akan kanları siliyor ve "Yâ Rab, kavmim câhildir, sen onlara hidâyet et." diye dualar ediyordu.
Sayfa 158
Reklam
İneklerin böyle sessiz bir acı içinde kıvrandıklarını görmek Nezir’e çok dokunmuştu. Yarı ömrünü hayvanların arasında geçirdiğinden, onlara insanlara olduğundan biraz daha yakın sayılırdı. At olsun,inek olsun hiç birinin konuşmasına gerek yoktu. gözlerine bakar bakmaz akıllarından geçeni anladı.
Selmanoviç’i bilenler için gerçek bu değildi. Bazı pis ve iğrenç ayaklar canı gibi sevdiği toprağını çiğnemişti. Bu toprak anasıydı, babasıydı, kızıydı, karısıydı. Onun gözünde toprak da bir insandı, hepimiz bir insandı hem de. Konuşması yoktu ama dilinden anlayan anlardı. Bu domatesler, bu mısırlar çocuklarıydı. Onlara özene bezene bakmış, hepsini gece gündüz demeyip suyla değil kanıyla beslemişti.Bu kan da şimdi boşuna akmıştı. Çocuklarının ölüsüne için için, kara kara ağlıyordu. Azamoviç de bu toprağın bir parçasıydı. ikisi de ne güzel anlaşmışlardı, birbirlerine ne kadar da çok seviyorlardı. Bu sevgi bile onları savaşın her şeyi acımadan ezen tekerlekleri altında yok olmaktan kurtaramıştı. Toprak da bir insandı, anaların anasıydı. insanların arasında yalnız sevgiye inanan Selmanoviç’i ağlatan, deliye döndüren şey gerçekte ne domatesler ne de mısırlardı. onu ağlatan aklını başından alan bu ananın ölümüydü. Bu acının ne demek olduğunu ancak onun kadar toprağa yakın olanlar ve onu mutlu bir türkü gibi içinde duyanlar anlayabilirdi.
Tanrım! Ne büyük bir şey bu!" dedi. "Bir insan kitap yazmış... Kâğıt ve üstünde birtakım noktacıklar, hepsi bu. Yazmış ve... öldü mü?" "Öldü," dedim."Öldü, fakat kitap kaldı. Okuyorlar onu. Gözlerinle bakıyorsun sana çeşitli sözler söylüyor.Dinleyip anlıyorsun: Dünyada Pila, Sısoyka, Aproska adında insanlar yaşıyordu... Yüzlerini görmedin, senin için bir hiçtirler, ama yine de acıyorsun onlara! Sokak insan dolu. Bir sürü insan geçer oradan. Onları görürsün, fakat ilgini çekmezler... Umurunda bile değillerdir... Geçip giderler... Ama kitapta okuyunca öyle acırsın ki, yüreğin duracak gibi olur... Bunu nasıl açıklamalı? Demek yazar bir armağan bile almadan öldü ha? Hiçbir şey verilmedi ona?" Tepem attı, yazarlara verilen armağanları bir bir sayıp döktüm.
Sayfa 127 - +1 KİTAPKitabı okudu
Herhangi bir beceride doğal bir sınırınızın olmasının becerilerinizin tavanına yetişip yetişemediğinizle alakası yoktur. İnsanlar kendilerini sınırları olduğu gerçeğine öylesine kaptırırlar ki onlara yaklaşmak için gereken çabayı nadiren harcarlar.
Sayfa 244Kitabı okudu
Reklam
"Tanrı hep oradaydı, ama insanlar arayışlarını sürdürmek zorunda hissediyorlardı kendilerini, çünkü yaşamın bir iman gösterisi olduğu gerçeği onlara fazla basit geliyordu. "
Sırtını güneşe çevirirsen gölgenden başka bir şey göremezsin. Onlara güneşi işaret ettim, onlar parmaklarıma baktılar..
Bir hakikate çarpmanın şaşkınlığı.
Seni seviyorum Bu bir yerde yanlış yapıyorumun Arnavutçasıdır.
"Tutalım, onlara yeni edindiğiniz bir arkadaştan söz açtınız, asıl sorulacak şeyleri sormazlar. Sesi nasılmış,hangi oyunları severmiş, kelebek biriktirir miymiş, sormazlar bile. “Kaç yaşında?”derler,“Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor?” Bu türlü bilgilerle onu tanıdıklarını sanırlar."
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.