Dünya bizi kurtarma ve bize iyilik yapma aşkıyla dolu insanlar tarafından hep kana bulandı. Tarihteki bütün savaşları içi iyilikle dolup taşan, kendini bir dava uğruna feda ettiğini düşünen kurtarıcılar çıkardı.
Hitler Almanları, Stalin işçileri, Mao köylüleri kurtarmak için dünyayı kana buladı. Milyonlarca insan kurtarıcıların şefkat dolu
Tiyatro muhiti nedir anlayamamış, bunun fikir ve medeniyet terbiyesine etki derecesini takdirden daima uzak kalmış.Sanat rağbetle dengelenir. Her şeyde ilerleme ahalinin aşkı,
şevki, ciddiyet isteğiyle, iyiyi kötüden ayırt etme gücüyle
gerçekleşir.
Boş zaman, T.S. Eliot'a göre "kültürün temelini" oluşturur. Lafargue'in Tembellik Hakkı'nı okurken, Eliot'in bu sözünü aklınızdan uzak tutmamanızı dilerim.
Tembellik hakkı deyince, şöyle yan gelip yatmak, ekmek elden su gölden bir yaşam gelir insanın aklına önce, "armut piş, ağzıma düş" deyimine uygun bir yaşam... Oysa, emek vermeden insanca bir yaşam elde edilemez.
Hanımefendi kardeşim!
Kandırmaya çalışıyorlar seni. Aldatmaya, tarih sahnesinde bir 'obje' olarak yer almaya davet ediyorlar. Özgürlük yalanlarıyla çekmeye çalşıyorlar seni olmaman gereken yerlere.
Varlık amacını ıskalamanı; cemiyete sultan olmak yerine, kapitalizme köle olmanı istiyorlar senden.
Sana İslâm'ın değer vermediği
Sözünü ettiğim Tanpınar derslerinin birinde Beş Şehir'i okuyan bir öğrencim bana aynen şöyle demişti: "Ne kadar da muhafazakar bir adam bu hocam.Sürekli Süleymaniye'den, Mimar Sinan'dan, Dede Efendi'den, Itri'den söz ediyor."
İşte, tam o anda kafamda bir Şimşek çakmıştı. "İşte." dedim kendi kendime bizi Tanpınar okumaya tenezzül ettirmeyen, tenezzül etsek bile onu anlamamıza engel olan tam da bu.Biz hep Tanpınar'ın neden söz ettiğine odaklandık ama sözünü ettiği şeye hangi tavırla yaklaştığını hep göz ardı ettik.