“Orhan Veli tamam da, Nahit Hanım kimdir?’ derseniz, ‘Orhan Veli’nin 36 yıllık ömrünün en büyük sevdası’ denebilir. Sanat ve edebiyat ortamlarında ‘Nahit Hanım’ diye bilinen ‘Nahit Gelenbevi’, Ankara ve İstanbul’da öğretmenlikle geçirmiş ömrünü.
Eğitimci Halil Vedat Fıratlı ve şair Arif Damar ile evlilikler yaşamış, çocuğu olmamış.
Cemal Süreya, ‘Cumhuriyet dönemi küçük burjuva duyarlığının anası’ diye söz etmiş ondan. Hakkında şiirler (Sabahattin Ali, Orhan Veli, Arif Damar, Gülten Akın tarafından) ve yazılar yazılmış. Atatürk’le de üç defa dans etmiş bir hanımefendi portresi ile karşı karşıyayız.”
Şiirde de, İkinci Yeni akımının karşılaştığı hücum ve itibar kaybı, '60'ların solculuğu hakkında fikir vericidir. 1950'lerin ortalarında adı konan bu akımın öncüleri, modern Türkçe şiirinin tartışmasız 'büyükleri' arasında yer alırlar: Ece Ayhan (1931-2002), İlhan Berk (1918-2008), Edip Cansever (1928-1986), Oktay Rifat (1914-1988), Cemal Süreya (1931-1990), Ülkü Tamer (doğ. 1937), Turgut Uyar (1927-1985). En geniş mezhepli tanımıyla sol kültür muhitinde soluk alıp veren bu şiir, o muhitte, 1960'ların başından itibaren hızla sertleşen bir reddiyeyle karşılaştı. Genel politikleşme ve popülerleşen toplumcu gerçekçilik nazarında, bu şiir "toplum sorunları ve yurt gerçeklerine ilgisiz", 'sorumsuz' bulunuyordu. Orhan Veli'yle (Kanık, 1914- 1950) özdeşleşen Garip akımının sıradanlığı, halkça bir yalınlık uğruna mazur görülebilirdi bu bakış açısından; ancak Garip'in yeniliğine nispetle İkinci Yeni'yi teşkil eden bu akım, fazladan 'züppe' bulunuyordu: Biçimin ve imgenin önceliği uğruna anlamsızlığa ve akıldışılığa kayabiliyor, güç anlaşılır olmakta beis görmüyor, neredeyse yeni bir divan şiiri seçkinciliğine yöneliyordu. Bu eleştiri, dönemin sol entelektüel muhitini hayli etkileyen varoluşçuluğu küçük burjuva bunalımcılığıyla damgalayan tepkilerle birleşiyordu.
Güçtür çünkü Sait hakkında konuşmak; hoşlanmayabilir. Kendisi de bir hikayesinde yazmış, “hikayelerimi beğenmezler, üzülürüm; beğenirler kızarım, diye. Öyledir, gerçekten.
Moliere'in daha önce okuduğum oyunları arasında açık ara en iyisi (tabi şimdilik) Kibarlık Budalası, Cimri, Hastalık Hastası oyunları da müthişti ama Tartuffe Eğer okumadıysanız mutlaka ama mutlaka okuyun Ben 1944 basımı Orhan Veli Kanık çevirisi ile okudum o da ayrı bir keyif verdi. Yalancı, hilekar, sözde din adına konuşarak insanları kandıran Tartuffe'u okurken bu tip insanların varlığını çokça gördüğümüz şu günlerde, bundan 400 yıl öncede karşılaşıldığını bilmek oldukça şaşırtıcı olacaktır. Bu arada karakterlerden biri olan Cleante'ın Tartuffe hakkında söylediği küçük bir kısmı #Spotify Akıl Fikir Gezegeni kanalında seslendirmeye çalıştım. İnanılmaz bir oyundu. Hem Moliere'in yazdığı hemde Tartuffe'un insanlara oynadığı
baştan sona ironi olan kitap diyebilirim kendimce
"ironi lafı adı altında verip veriştirme eylemi" ciddi düşünüp okunursa şaşılır ama anlarsan acı gülümseme bırakır yüzde
günler geçip gidiyor ama hayat hala aynı sanırım
hep aynı sorunlar ve konular
gülüyoruz halimize*
dili akıcı okuması keyifliydi
bu kısa kitapta dünya görüşünü bol bol yansıttığı yedi öyküsü var
orhan velinin okuduğum ilk kitabı büyük ihtimal aşşırı ters başladım ama dilinden soğumadım o yüzden benim için çok keyifliydi
•sonsöz kısımda edebiyst hakkında kişisel düşüncelerinde bi kaç sözü üzdü ama bu tamamen kişisel•
Hoşgör KöftecisiOrhan Veli Kanık · Yapı Kredi Yayınları · 20133,095 okunma