...Çalışın, çalışın proleterler, toplumsal serveti ve bireysel sefaletinizi büyütmek için çalışın; çalışın, çalışın ki yoksullaştıkça çalışmak ve sefilleşmek için daha çok nedeniniz olsun. Kapitalist üretimin acımasız kanunu budur.
Ey burjuvazinin devrimci ilkelerinin uğradığı içler acısı başarısızlık! Ey onun İlerleme tanrısının kasvetli armağanları! Yardımseverler, tembellik ederek zenginleşmek için yoksullara iş verenleri İnsanlığın velinimetleri diye alkışlıyorlar; bir köylü topluluğunun ortasına fabrika dikeceklerine, veba saçsalar, su kaynaklarını zehirleseler daha iyi olurdu. Oraya çalışmayı sokun ve neşeye, sağlığa, özgürlüğe elveda deyin; hayatı güzelleştiren ve yaşanmaya değer kılan her şeye elveda...
Nietzsche'nin yaklaşımı pişmanlığın bir tür kendini kandırma biçimi olduğu şeklindeki "psikolojik" görüşe iyi bir örnektir. Nietzsche'ye göre yasayı ihlal edip pişman olan kişi "eyleminin imgesi"ne artık katlanamaz hâldedir ve bu imge üzerinden eylemini "suçlar". Pişmanlık, aynen "vicdan azabı" gibi, bir zamanlar serbestçe başkalarına yöneltilebilen nefret, intikam, gaddarlık ve hınç gibi duyguların zaman içerisinde devlet, hukuk ve diğer medeni kurumlar tarafından baskılanması ve bu baskı sonucunda da tatmin edilemeyerek onları hissedenlere geri dönmesi sonucu ortaya çıkmıştır. "Barış geldiğinde," der Nietzsche, "savaşçı kendiyle savaşmaya başlar.”
....İnsan gerçekten asılırsa ölür ve her şey biter. Ama asılması için yapılan bütün hazırlıkları yaşamak zorunda bırakılır ve ancak ilmek yüzünün önünde sallanırken affedildiğini öğrenirse, bütün hayatı boyunca bunun eziyetini çekebilir.....
Esenliği birkaç kişinin dürüstlüğüne bağlı kalan ve işlerinin iyi yönetilmesi yönetenlerin adaletli davranmasını gerektiren bir devlet kalıcı değildir. Devletin varlığını sürdürebilmesi için şeyleri öyle düzenlemek gerekir ki, devleti yönetenler, akla uygun davransalar da bir duygunun etkisinde kalsalar da, adaletsiz bir biçimde ya da kamu çıkarına aykırı bir biçimde davranamamalılar. Ve insanların işleri iyi yönetmek için ne gibi bir iç etkiye sahip oldukları konusu, devletin güvenliği açısından pek önemli değildir, yeter ki sonunda onlar iyi yönetsinler ruhun özgürlüğü, yani yüreklilik, özel bir erdemdir ve devlet için zorunlu erdem güvenliktir.