"Çocuklarım, biz buradan sağ çıkamayız, isteyen varsa hemen kamyona atlayıp karargâha dönsün. Bu vebali üzerime alamam."
Askerlerin gözleri doldu, kimseden ses çıkmıyordu. Helikopterlerin sesleri artmaya başlamıştı. Birazdan oradaki ufacık direniş cebine roketleri yollayıp işi bitireceklerdi. "Olmaz komutanım!" diye haykırdı erlerden birisi. Diğerleri de ona katıldı, gözlerinde umut yoktu ama çelik gibi bakıyorlardı komutanlarına. Hepsi silahlarının emniyetini kapatıp tetiklerini seriye ayarlardı.
Beş tane makineli tüfekleri vardı. İki askerde roketatarı kullanacaktı.
Patlayan roket herkesi öldürmüştü. Hakkı Bey, parçalanan bacaklarına baktı, ikisi de yerinde değildi. Gülümsedi, silahını çekip birkaç mermi sıktı yaklaşan askerlere. Koca bir çelik kütle alnına çarptı, sonrasında derin bir uyuşukluk kapladı bedenini. Toprağa bakıyordu gözleri, ağzının içi taş parçaları ile dolmuştu. Hissediyordu, başlarına toplanmışlardı ve dikkatle etrafı arıyorlar, ölü Türk askerlerinin üzerine kurşun sıkıyorlardı. Sıra Yüzbaşı'ya geldiğinde durdular, yaşadığını fark etmişlerdi, tek bir patlama sesi duyuldu.
Ne kadar acı:( Sizlerin hakkını asla ödeyemeyiz varolun Şehitlerimiz
Hakkı Beyin az önce terk ettiği kayanın olduğu alan cehenneme dönmüştü. Kulaklarına inanmak istemiyordu ama yanan Türk askerlerinin acı dolu çığlıkları kulaklarına geliyordu.