Bütün genç şairlerin sürekli yaptığı gibi o da doğayı betimliyordu, yeşilin kusursuz tonunu kusursuz verebilmek için de o nesnenin kendisine bakıyordu, ki bu nesne de pencerenin altındaki defne ağacıydı. Ondan sonra, doğal olarak artık yazamadı. Doğadaki yeşil bir şeydir, edebiyattaki yeşil başka bir şey. Doğayla edebiyat arasında doğuştan bir antipati vardır, yan yana getirilseler birbirlerini parçalarlar.